Resmi Gazete’nin 12 Haziran 2024 tarihli sayısında yayımlanan 28.03.2024 tarihli Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararı ile toplu iş hukuku açısından önemli bir hukuki yorum ortaya konulmuştur.
Kolektif Sendika Özgürlüğü
Türk Metal Sendikası‘na üye olan ve Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu‘nda (MKEK) çalışmakta olan 30 işçi, iki toplu iş sözleşmesi arasındaki dönemde Sendika’dan istifa edip aidat ödeme yükümlülüğünden kurtulup, yeni toplu iş sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden hemen önce yeniden Sendika’ya üye olmak istemişlerse de Sendika, bu talebin kötüniyete dayalı olduğu, Sendika’ya zarar verdiği gerekçeleriyle üyelik istemlerini reddetmiştir.
Sendika’nın üyelik isteminin reddi üzerine başlayan süreç Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve Mahkeme 28.03.2024 tarihli kararıyla, kolektif sendika özgürlüğü ile bireysel sendika özgürlüğü arasındaki dengenin korunması ve Sendika tüzel kişiliği aleyhine bozulmaması gerektiği temelinde bir karar vererek, 30 başvurucu açısından hak ihlali olmadığına karar vermiştir.
Olayların Özeti
Türk İş Konfederasyonu’na bağlı ve Türkiye’nin en büyük işçi sendikası olan Türk Metal Sendikası ile MKEK arasında 4.8.2017 tarihinde imzalanan ve 1.1.2017-31.12.2018 tarihleri arasında, 2 yıl süre ile geçerli toplu iş sözleşmesi (TİS) döneminde Sendika’ya üye olan 30 başvurucu, TİS süresinin dolması sonrasında, Şubat 2019’da çeşitli gerekçelerle sendikadan istifa etmişlerdir.
Türk Metal Sendikası, yeni dönem TİS için gerekli koşulları sağlayarak Bakanlık’dan 20.2.2019 tarihinde yetki belgesi alarak yeni dönem TİS görüşmelerine başlaması üzerine, Şubat ayında Sendika’dan istifa eden 30 başvurucu, Nisan-Mayıs aylarında yeniden üye olmak için Sendika’ya başvuru yapmışlarsa da Sendika; sırf belli bir süre aidat ödememek için istifa ederek, TİS sürecinde sendikanın güçsüz görünmesine, pazarlık yeteneğinin azalmasına, birlik ve dayanışmanın bozulmasına neden olan bu kişilerin üyelik istemlerini reddetmiştir.
İş Mahkemesi Kararı
Üyelik başvurusu reddedilen işçiler bu kez Ankara 10.İş Mahkemesi’nde dava açarlar. Davayı değerlendiren Mahkeme, kesin olarak verdiği karar ile davacı işçilerin “nimet olan TİS’ten kaynaklı alacaklardan faydalanmak istedikleri, ancak külfet olan aidat ödeme yükümlülüğüne katlanmak istemedikleri... yapmış oldukları kötü niyetli eylemin bir önceki sene 6-7 kişi tarafından, bu sene ise 80 küsur kişi tarafından gerçekleştirildiği… bu durum bile TİS bulunmayan dönemde sendika üyeliğinden çıkarak aidat ödemeyip TİS’in geriye yürüyen hükümlerinden aidat ödemeden yararlanmış olmak için tekrar üye olma çabasının sendikanın amacına, birlik, beraberlik, dayanışma ilkelerine ve kolektif sendika özgürlüğüne zarar verdiği..” gerekçeleriyle davayı reddeder.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yaklaşımı
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11.maddesinde yer alan “1.Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.” hükmü örgütlenme haklarının dayanağını oluşturmaktadır.
Bu hüküm doğrultusunda AİHM içtihadını değerlendiren Anayasa Mahkemesi; sendika kurma hakkının, sendikaların kendi kurallarını koyma, kendi işlerini yönetme haklarını içerdiğini; idari formaliteler ve ücretlerin ödenmesi de dahil olmak üzere üyelik koşulları ile ilgili kendi kurallarını koyma özgürlüğünün yanı sıra üye adayının icra ettiği meslek veya zanaat gibi daha esaslı başka kriterler koyma özgürlüğüne de sahip olduğunu belirtmiştir (Demiryolu Mühendisleri ve İtfaiyeciler Birliği (ASLEF) /Birleşik Krallık, B.No: 11002/05, 27.2.2007).
Yukarıda alıntılanan AİHM kararında, açık bir şekilde; sendikaların üyelerini seçmekte özgür olmaları gerektiği, AİHS 11.maddeye dayanılarak dernek/kuruluşların kendilerine katılmak isteyen herkesi kabul etmek gibi bir yükümlülüklerinin olmadığı belirtilmiştir. AİHM’e göre, sendikaya katılma hakkı, sendikanın kurallarına bakılmaksızın kişiye istediği sendikaya katılmak için genel bir hak kazandırdığı şeklinde yorumlanamaz.
Anayasa Mahkemesi Kararı
Pozitif Yükümlülük Kapsamı
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 5 ve 51.maddesi temelinde yaptığı değerlendirmede, sendika hakkının devlete müdahalede bulunmama gibi negatif bir yükümlülük getirirken, aynı zamanda üçüncü kişilerin, özellikle de işverenin çalışanların sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici davranışlardan kaçınmasına yönelik olarak ve sırf bu haklardan yararlandıkları gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını önleyici tedbirler alma ödevi kapsamında devlete pozitif yükümlülükler getirdiğini ortaya koymuştur.
Bireysel-Kolektif Sendika Özgürlüğü Tanımlaması
Anayasa Mahkemesi kararının 38.paragrafında, bireysel sendika özgürlüğü ile kolektif sendika özgürlüğü ayrımı ifade edilmiştir. Buna göre;
- bireysel sendika özgürlüğü; özellikle işveren karşısında ekonomik olarak güçsüz durumda olan çalışanların ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak, geliştirmek için serbestçe sendika kurma, sendikaya üye olma, sendikal faaliyette bulunma ve istediği zaman sendika üyeliğinden ayrılma haklarını,
- kolektif sendika özgürlüğü ise; sendikaların varlıklarını koruma, sürdürme, sendikaya üye kaydetme, üyelikte çıkarma, sendikal faaliyetlerde bulunma haklarını,
içermektedir. Bu ayrım temelinde, kolektif sendika özgürlüğünün, sendikaların kolektif irade özerkliklerini koruduğunu, bunun da sendikaların, kendilerini ilgilendiren konularda serbestçe karar alma, organizasyonlarını düzenleme ve sendikalara özgü faaliyetler yürütme haklarına sahip oldukları anlamına geldiğini ifade eden AYM, sendikaların varlıklarını sürdürebilmelerinin üye sayılarına bağlı olduğunu da eklemiştir.
AYM, kararında sendika özerkliğinin üyelerini seçmekte de özgür olmaları anlamına geldiğini, kendilerine katılmak isteyen herkesi kabul etmek gibi bir yükümlülüklerinin bulunmadığını, ancak bu hakları kullanmanın keyfiyet anlamına gelmeyeceğini vurgulamıştır.
Bireysel-Kolektif Sendika Özgürlüğü Dengesinin Önemi
Sendika hakkını “iki taraflı” olduğunu bu şekilde ortaya koyan AYM, bireysel sendika özgürlüğünün korunabilmesi için sendikaların varlıklarını devam ettirebilmeleri gerektiğini, bu iki hakkın bir denge halinde bulunmasının zorunluluk olduğunu anımsatarak;
- sendikanın üye sayısının TİS görüşmelerinde pazarlık ve işçiyi işverene karşı koruma gücünü artıran en önemli faktörlerden olduğunu,
- sendikanın finansal açıdan güçlenmesinin örgütlü işçi sayısına bağlı olduğunu,
- sendikanın finansal kaynakları güçlendikçe organizasyonel performansının artacağını ve sendikanın daha fazla işçiye ulaşma imkanına sahip olacağını,
belirterek, bu dengeyi gözeterek verilen ilk derece mahkemesi kararının Anayasa’nın 51.maddesinin ihlaline yol açmadığına, başvuru konusu süreçte sendika hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
AYM Kararının Sendika Tüzel Kişiliklerini Koruyucu Etkisi
Ankara 10.İş Mahkemesi’nde yapılan yargılama sırasında dinlenen tanıklardan birisi, bu şekilde sendikadan istifa edenlerin bir kısmının üyelikte kalanlara yönelik, maaş bordrosunu sallayarak “bakın bizden aidat kesilmedi, siz kerizsiniz, koyunsunuz” dediklerini duyduğunu söylemiştir. İlk derece mahkemesi kararında, bu söylemlere karşılık, nimet-külfet dengesi vurgulanarak, başvurucu işçilerin tutumunun kolektif sendika özgürlüğünü yok etmeye yönelik bir tutum olduğu ifade edilmiştir.
Bir adım ötesi, İş Mahkemesi kararında “dava konusu eylemin aidat ödememek için kanunun arkasından dolanma gayreti ile yapıldığı açık olup kötü niyetli bu davranış hukuk düzeni tarafından korunmayacaktır” denilerek dürüstlük kuralına da atıf yapılmıştır.
Bu yaklaşım, yıllardan bu yana kötülenmekten güçlerini önemli bir ölçüde kaybeden sendika tüzel kişilikleri açısından önemlidir. 1980’li yıllarla birlikte özelleştirme, kuralsızlaştırma ve serbestleşme mottosu ekseninde emek örgütlenmelerinin güç yitirişi tüm dünyada gelir dağılımı eşitsizliklerinin ciddi bir şekilde artışına neden olmuştur. Yani, kolektif sendika özgürlüğünün ihlali, peşi sıra bireysel sendika özgürlüğünü de neredeyse kullanılamaz hale getirmiştir.
Elbette ki sendikaların, kendi bünyelerinde düzeltmeleri gereken pek çok organizasyonel sıkıntıları vardır ama bunların hiçbirisi örgütsüzlüğün olumsuz sonuçlarından daha önemli, birincil değildir. Bu nedenle, emeğiyle geçinen kesimlerin sendikalara, kolektif sendika özgürlüğüne daha çok sarılması gerekmektedir.
Son dönemde Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlar, çoğu üniversitede hiçbir zaman doğru dürüst bir şekilde müfredata eklenmeyen ve lisans öğrencilerine öğretilmeyen “toplu iş hukuku” alanında ciddi sonuçlar doğuracak niteliktedir. Bu kapsamda, AYM’nin Türkiye Gıda ve Şeker Sanayii İşçileri Sendikası (Şeker-İş) başvurusu (B.No:2016/13328) üzerine verdiği 19.11.2020 tarihli kararı da anımsatmak isteriz.
İşveren tarafından yetki tespitine itiraz edilmesi üzerine başlayan dava sürecinin 4 yılı aşan bir süre devam etmesinin devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği anlamına geldiğini kararında vurgulayan AYM,
32. Örgütlenme özgürlüğü, içinde temel iki hak barındırır. Bunlardan biri örgütün varlığı ve işleyişinin korunmasıdır. Diğeri ise bireyin örgüt içinde faaliyette bulunma ve örgütle ilişki kurma özgürlüğüdür. İstihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikalar, örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız bir hak değil örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak görülmektedir. Demokrasilerde böyle bir örgüt, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
diyerek Sendika tüzel kişiliğinin varlığı ve işleyişinin korunması zorunluluğunu açıkça ortaya koymuştur.
Sendikaların bir yandan işleyişlerini güncelleyerek kapasitelerini artırmaları, bir yandan da bu tür kararları sonuna kadar savunarak toplu iş hukukunun daha etkili bir koruma mekanizmasına kavuşmasını sağlamaları gerekiyor.