06 Şubat 2023 T.’inde kaybettiğimiz babaanneme, halama, çocuklarına, teyzeme ve enişteme, bir memleketin varılamaz hatırasına, tanımadığım, acısını yüreğimin ta derininde duyduğum binlerce insana, bir bedenin haketmeden düştüğü toprağa değil, saklandığı yeşerdiği sonsuz yüreklere, acı ve hatıralarına rahmet ve yas ile…
Yarına inanmaya çalışmanın ağırlığı içerisinde gözyaşı kadar temiz yüreğine tutunduğum, ağacımızın son yeşil yaprağı, gücüm ve insan inancım, biricik kızıma…
Bir sabah uyandım gitmiştiniz
Ağacın yaprakları gibi düştü bedenim yere
Siz hiç köksüz bir ağaç gördünüz mü?
Kökümden, canımdan kestiler beni bir sabah
Yerlerde savrulan kuru yapraklar gibi şimdi ellerim
Değil mi ki yapan, yaratan, inşa edendi bir vakit eller
Şimdi insanın müthiş çaresizliği ile omuzlarımdan yere düşen iki zavallı yaprak
Kanadından vurulmuş iki beyaz güvercindir benim ellerim
Tanrı’ya varlığınız için şükrettiğim eller ile sarılırdım size bir vakit
Şimdi doğmamış kızıma sarıldığım eller
Siz hiç sarılamayan el gördünüz mü?
Hep çok uzakta olan ve artık dönüşü mümkün olmayan bir yermiş meğer memleket
Bir zaman yanaklarımızı ıslatan yaşlarla gülümseyerek vedalaşmıştık sizinle
Yeniden kavuşacak olmayı müjdeleyen eller
Köküm, bağım, yüreğim, yüreğinizmiş ellerim meğer
Yüreğimin kemikleri üzerine duvarlar döktüler
Sesimi duymanızı çok isterdim
“Biz geldik!” demenin yüreğimi şişiren mutluluğu ile
Sarı sıcak bir yaz sabahı
Bahçenizde çocukluğum gibi tanıdık serçe kuşları
Cıvıl cıvıl, şenlikli bir sabah, babaannem balkonunu yeni yıkamış, balkon fesleğen kokuyor
Güneşin sıcağını topuklarımda hissediyorum ilk kez
Ocaklarınızda çay, sokaklarınızda sıcak ekmek kokusu
Sokakta bizden küçük bir çocuk annesine sesleniyor
Sofralarımız öyle kalabalık, öyle güzel
Hepbirlikte, insanca, bir güne kavuşmanın
Sıradanlığın çocuksu mutluluğu içerimizde
Kavuşmuş şarkılar gibi neşeli
Ve upuzun bir yoldan gelmiş gibi yorgun
Başımı son kez dizlerinize koymanın uykusunda
Öyle derinde bir yerde
Teyzem saçlarımı okşuyor
Akşam en sevdiğimiz yemekler pişecek
Halam gelin olacak yakında, heyecandan kahvesini pişirmeyi unutmuş
Kıkırdıyorum soğuk kahvelere bakıp
Evde şenlikli bir telaş
Dedem en çok beni seviyor.
Geceleri yıldızlar üzerimize örtülmüş ipek bir çarşaf kadar yakın bedenimize
Gökyüzü yepyeni birgüne gebe
“Biz geldik!”, “Biz geldik!”,
Sizlere seslenebilseydim eğer
Sesimi duysanız tanırdınız
İnsan sözlerini bilmediği bir şarkıya nasıl ağlarsa
Öyle ağlar bir çift yabancı gözü yüreğinde duyduysa eğer
Şimdi gazetelerde hergün sayısı artan ölüler
Yüreğim bir sayıya girmiyor
Büyükler saymayı da bilmiyor
Ben anne tarafımın en küçük ve en büyük kız torunu baba tarafımın
Biliyorum bir insan sayılıyorsa, bulunan bedeninden değil, kaybolan yüreğinden sayılır
Bunu gazeteler bilmiyor, bilmiyor haberler
Bir yürek bir odadan büyükmüş meğer
Hepsini yüreğimde saklıyorum, sizlere veremem artık
Uykularımda odalara giriyorum, odalardan çıkıyorum, anılarımda ellerim öyle gür, ağacım öyle güzel, göğüm öyle mavi!
Unuttuğum kelimelerle bir anlatabilsem size
Kendi evladınıza sarılır gibi sarılırdınız o vakit
Yüreğimi de eklerdiniz sayılarınıza
İnsanın müthiş öfkesi ve sonsuz çaresizliği içerisinde
Acısı en büyük olanın artık en az ağlayabilen olduğunu
Ve en çok konuşanların aslında hiçbir şey söylemediğini
Kelimelerin de matematikte esasen hiçbir sayı etmediğini bilirdiniz
Elleriniz bir kez olsun boşluğu sarsaydı eğer
Basıp geçemezdiniz kuruyan yaprakların göğsüne öyle kolay
Ben anne tarafımın en küçük ve en büyük kız torunu baba tarafımın
Hatıramda olsun çocuk kalabilmeme izin verseydiniz eğer
Size resimler çizerdim dokunmaya kıyamadığım yüzlerinden sevdiklerimin
Babamı ağlarken görmeseydim eğer
İnanırdım dünyanın daha güzel bir yer olduğuna ve anlatırdım sizlere olanca gücüm, nefesimle,
Hep çok uzakta olan ve artık dönüşü mümkün olmayan bir yermiş meğer memleket
Siz hiç köksüz bir ağaç gördünüz mü?