Süper Şebeke Vizyonu, Altyapı Yetersizlikleri, Özelleştirme Mirası ve Kamusal Alanın Gerileyişi Üzerine Sistemik Bir Değerlendirme
İçindekiler
- 1. Giriş: Avrupa’nın Geçiş Krizi ve Yeni Riskler
- 2. Türkiye’nin Akıllı Şebeke Yolculuğu: Vizyon ve Gerçeklik Arasında
- 3. Özelleştirme Mirası: Kamu Yararından Yatırımcı Yararı Modeline
- 4. Tony Judt’in Uyarısı: Kamusal Alan Olmadan Ortak Gelecek Kurulamaz
- 5. Sonuç: Kablodan Fazlası Gerekli
- Sık Sorulan Sorular
- Kavram Sözlüğü
- Kaynakça
1. Giriş: Avrupa’nın Geçiş Krizi ve Yeni Riskler
Avrupa Birliği 2030’a kadar net sera gazı emisyonlarını %55 azaltmayı, 2027 itibarıyla Rus fosil yakıtlarını tamamen terk etmeyi ve bu dönüşüm için 584 milyar euroluk bir şebeke yatırımı gerçekleştirmeyi planlıyor. Ancak bu hedeflerle mevcut şebeke kapasitesi arasındaki çelişki her geçen gün daha da büyüyor.
Mayıs 2025 itibarıyla, Beyond Fossil Fuels, E3G, Ember ve Institute for Energy Economics and Financial Analysis’in (IEEFA) ortak raporuna göre, Avrupa’da 16 ülke genelinde 1.700 GW’tan fazla yenilenebilir enerji projesi, iletim sistemine bağlanmak üzere sırada bekliyor. Bu kapasite, AB’nin 2030 enerji ve iklim hedeflerine ulaşmak için ihtiyaç duyduğu miktarın üç katından fazla. Raporda belirtildiği üzere, İngiltere’de 722 GW, Finlandiya’da 400 GW, İtalya’da 348 GW ve Almanya’da 70 GW’lık rüzgâr ve güneş enerjisi projesi bağlantı kuyruklarında bekletiliyor.
Sadece 2024’te, Avrupa Elektrik İletim Sistemi Operatörleri Ağı’nın (ENTSO-E) verilerine göre, yedi Avrupa ülkesinde toplam 7,2 milyar euro değerinde yenilenebilir enerji, elektrik şebekelerine entegre edilemediği için israf edildi (ENTSO-E, 2025). Aynı rapora göre, Almanya’da 3,3 milyar euro, İspanya’da 2,5 milyar euro değerindeki temiz enerji üretimi çöpe gitti. Euronews Green’in 13 Mayıs 2025 tarihli haberine göre, sadece beş ülkenin (İrlanda, Danimarka, Finlandiya, Birleşik Krallık ve Litvanya) 2035’e kadar karbonsuz bir şebeke planı var.
Bu tablo, yalnızca teknik eksikliklerle açıklanamaz. Avrupa Sayıştayı’nın 2025 tarihli ‘Making the EU electricity grid fit for net-zero emissions‘ raporunda belirtildiği gibi, Avrupa’da yenilenebilir enerji geçişi; etkisiz ve parçalı şebeke planlaması, ülke içi ve sınır ötesi yönetişim zayıflıkları, yatırımların tüketiciler arasında uygun fiyatlılık açısından dengesiz dağılımı ve yerel direniş (NIMBY – Not In My Backyard) gibi nedenlerle çok katmanlı bir krize dönüşmüş durumda.
Süper Şebeke Çözümü ve Riskleri
Önerilen çözüm: Tüm Avrupa’yı kapsayacak bir süper şebeke vizyonu. Yüksek voltajlı ve sınır ötesi HVDC hatlarıyla rüzgârın bol olduğu kuzey ile güneşin yoğun olduğu güney arasında arz-talep dengesini optimize edecek, Türkiye dahil tüm kıtayı ve hatta Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerini kapsayabilecek devasa bir yapı.
Bazı uzmanlar, tek bir büyük süper şebeke yerine, çeşitli bölgesel “küçük süper şebekeler” öneriyorlar. Fransa, Büyük Britanya, Almanya ve İtalya gibi ülkeler tarafından planlanan çok terminalli yüksek voltajlı DC (HVDC) ağları, bu yaklaşımın örnekleri. Özellikle açık deniz süper şebekeleri, Avrupa süper şebeke altyapısının ilk örnekleri olarak, açık deniz rüzgâr enerjisinin entegrasyonu için etkili bir çözüm sunabilir.
Ancak bu vizyonun teknik uygulanabilirliğinin yanı sıra, siber güvenlik ve demokratik yönetişim gibi alanlarda da büyük riskleri bulunuyor. İspanya ve Portekiz’de 28 Nisan 2025’te yaşanan yaygın elektrik kesintisi, şebeke entegrasyonunun riskleri konusunda uyarı niteliğinde bir olay oldu.
Forescout – Vedere Labs tarafından yapılan Mart 2025 tarihli “Critical Infrastructure Vulnerabilities: Inverter Security Analysis” araştırması, üç büyük inverter markasında 46 yeni güvenlik açığı tespit etti (Forescout-Vedere Labs, 2025). Araştırmacıların raporuna göre, bu açıklar sayesinde saldırganlar inverter ayarlarını değiştirebiliyor, şebekeyi dengesiz hale getiriyor ve fidye taleplerinde bulunabiliyor. Siber tehditler yalnızca veri güvenliği değil, enerji geçişinin fiziksel güvenliği açısından da büyük bir tehdit oluşturuyor.
Önemli Noktalar:
- 1.700 GW yenilenebilir enerji projesi şebekeye bağlanmak için bekliyor
- 2024’te 7,2 milyar euro değerinde temiz enerji israf edildi
- Süper şebeke vizyonu teknik, finansal ve yönetişim zorlukları içeriyor
- İspanya-Portekiz kesintisi, entegre şebekelerin kırılganlığını gösterdi
- Siber güvenlik, enerji geçişinin en büyük risklerinden biri
2. Türkiye’nin Akıllı Şebeke Yolculuğu: Vizyon ve Gerçeklik Arasında
Türkiye, benzer enerji geçiş hedefleri benimsemiş durumda. Ancak tıpkı Avrupa gibi, hedefler ile altyapı kapasitesi arasında büyük bir uyumsuzluk yaşanıyor. EPDK ve ELDER’in 2023 yılında yayınladığı Türkiye Akıllı Şebekeler Vizyon Belgesi (TAŞ), dağıtım şirketlerinin çoğunun hâlâ BT ve OT sistemlerini entegre edemediğini; veri paylaşımının sınırlı, sayaç altyapısının yetersiz, merkezi yük yönetiminin ise dağınık olduğunu gösteriyor.
Avrupa’nın planladığı süper şebeke, Türkiye’yi de içine alan bir vizyona sahip. Bu bağlamda Türkiye, hem Avrupa enerji sistemi ile entegrasyon fırsatlarını değerlendirmeli hem de kendi iç şebeke modernizasyonunu hızlandırmalıdır. Çünkü süper şebekeye katılım, gerekli altyapı standardizasyonu ve yönetişim reformlarını da zorunlu kılacaktır.
Küresel Karşılaştırmalar ve Öğrenilen Dersler
Türkiye’nin karşılaştığı zorluklar benzersiz değil. Japonya, 2011 Fukushima felaketi sonrasında enerji sistemini yeniden yapılandırırken benzer sorunlarla karşılaştı. Japon Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’nın (METI) liderliğinde, ülke enerji sistemini modernize etmeyi ve 2030’a kadar yenilenebilir enerji payını %36-38’e çıkarmayı hedefliyor. Japonya’nın başarısının arkasında, kamu-özel sektör işbirliğine dayalı, uzun vadeli ve istikrarlı bir enerji politikası yatıyor.
Avrupa’daki gibi Türkiye’de de sorun yalnızca teknolojik değil, çok boyutlu bir yönetişim meselesidir. Talep tarafı yönetimi, prosumer modelleri, dağıtık üretim ve enerji depolama gibi alanlar hâlâ mevzuatsal ve teknik engellerle karşı karşıya. 2024–2028 Stratejik Planı’nda bu hedeflere yer verilse de, planın uygulama kapasitesinin yeterli olmadığı aynı belgede de açıkça görülmektedir (ETKB, 2024).
Önemli Noktalar:
- Türkiye’nin akıllı şebeke vizyonu ile mevcut uygulama kapasitesi arasında büyük fark var
- BT/OT entegrasyonu, veri standardizasyonu ve sayaç altyapısı yetersiz
- Avrupa süper şebekesine entegrasyon, Türkiye için fırsat ve zorluklar içeriyor
- Sadece teknik değil, yönetişim reformları da gerekli
3. Özelleştirme Mirası: Kamu Yararından Yatırımcı Yararı Modeline
2000’li yıllarda Türkiye’de hız kazanan altyapı özelleştirme politikaları, kamu yatırımlarının “verimsizliği” ve devletin “kaynak yetersizliği” söylemleriyle meşrulaştırıldı.
Telekomünikasyon sektöründe Türk Telekom’un 2005 yılında Lübnan merkezli Oger Grubu’na devri, enerji sektöründe ise 2009–2013 yılları arasında elektrik dağıtım bölgelerinin özel şirketlere aktarılması, bu dönüşümün simgesel adımları oldu. Bu sürecin temel vaadi, kamunun yapamadığı yatırımları özel sektörün daha etkin, hızlı ve yenilikçi biçimde gerçekleştireceği yönündeydi. Ancak bugün gelinen noktada bu vaadin büyük ölçüde gerçekleşmediği açıktır. Özelleştirme, hizmetin niteliğini artırmak bir yana, kamu yararı ilkesini zayıflatarak mevcut altyapıdan gelir elde etme hakkının özelleştirilmesine dönüşmüştür.
Telekom tarafında, Türk Telekom’un sahip olduğu eski bakır altyapının uzun yıllar boyunca alternatif işletmecilere tam ve adil şekilde açılmaması, “yerli tekel” benzeri bir piyasa yapısının oluşmasına neden olmuştur. Fiber altyapı yatırımları sınırlı kalmış, SAYE ve IP VAE gibi erişim modelleri yetersiz uygulanmış, ortak altyapı şirketleri ya kurulmamış ya da etkisiz bırakılmıştır. Kamuya ait pasif altyapılar, özel mülkiyet altına alınarak etkin kullanım dışına itilmiş, böylece dijital dönüşümün temelini oluşturacak ağ yapıları daralmıştır.
Enerji sektöründe de benzer bir tablo yaşanmıştır. Elektrik dağıtım şirketleri, yüksek kârlı bölgelere yatırım yapmayı tercih etmiş; buna karşılık SCADA sistemleri, sayaç modernizasyonu, siber güvenlik altyapısı, veri yönetimi ve çevresel yükümlülüklerle uyum gibi uzun vadeli kamu yararı içeren alanlar ya ihmal edilmiş ya da göstermelik düzeyde ele alınmıştır. Özellikle iklim kriziyle uyumlu altyapı modernizasyonu, karbon azaltım hedefleriyle ilişkilendirilmemiş; dağıtım şirketlerinin planlarında enerji verimliliği, yeşil altyapı ve çevresel raporlama gibi konular genellikle yatırım dışı bırakılmıştır.
Akıllı şebeke bileşenleri birçok bölgede sınırlı kalmış; depolama sistemleri, dağıtık üretici bağlantıları ve talep tarafı yönetimi gibi sistemler bütünleşik biçimde planlanamamıştır. Dağıtım şebekesi yatırımları ticarileştirilmiş, ancak kamusal ihtiyaçlara göre planlanmadığı için altyapı dönüşümü kopuk ve eşitsiz ilerlemiştir. Kısacası, özelleştirme sonrasında altyapının bütünselliği korunamamış; parçalı, eşitsiz ve kırılgan bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bu süreçte kamunun düzenleyici kapasitesi de zayıflamıştır. Özelleştirme ile birlikte kamu yalnızca altyapı işletmeciliğinden değil, stratejik yönlendirme ve kamusal planlamadan da çekilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) gibi kurumlar, yatırımcıların menfaatini gözeten ancak kamu yararını öncelemeyen kararlar vermeye başlamış; tarife belirleme, lisans iptali ve kapasite tahsisi gibi kritik düzenlemelerde keyfilik ve teknik gerekçesizlik yaygınlaşmıştır. Özellikle son on yılda EPDK’nın aldığı birçok karar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinden uzaklaşmış; yatırımcı lehine esnetilen düzenlemeler, kamusal denetimi zayıflatmıştır.
İdari yargı denetimi de bu bozulmayı dengeleyecek şekilde devreye girmemiştir. Danıştay kararları çoğunlukla düzenleyici kurumların takdir yetkisini geniş yorumlayan, etkisizleştiren ya da geç gelen kararlarla fiili hukuksuzlukları meşrulaştıran bir hat izlemiştir. Bu durum, hem piyasa aktörlerinin hem de yurttaşların hak arama yollarını zayıflatmış, enerji piyasasında öngörülebilirlik ve güven duygusunu önemli ölçüde aşındırmıştır.
Bugün enerji altyapısı, teknik gereklilikler ya da toplumsal ihtiyaçlar temelinde değil; temettü getirisi, yatırım riski ve nakit akışı gibi özel sektör parametreleriyle değerlendirilmektedir. Bu da yalnızca bugünkü yatırım dinamiklerini değil, Türkiye’nin iklim hedefleriyle tutarlı, adil, dayanıklı ve siber güvenli bir enerji sistemine geçiş iradesini de zayıflatmaktadır.
Kısacası, özelleştirme süreci yatırımı değil geliri, dönüşümü değil mülkiyeti özelleştirmiştir. Kamusal hizmet mantığından uzaklaşan bu model, enerji güvenliğini piyasa risklerine, toplumsal ihtiyaçları regülasyon boşluklarına terk etmiştir. “Özelleştirme altyapıyı değil, geliri özelleştirdi” sözü, yalnızca retorik değil; bugün yaşanan yatırım boşluklarının, sistemsel kırılganlıkların ve sosyal dışlanmanın somut açıklamasıdır. Bu nedenle, enerji ve iletişim gibi kritik altyapılarda, yalnızca daha fazla yatırım değil; kamusal vizyonun, kolektif yönetişimin ve altyapı adaletinin yeniden inşası gerekmektedir.
Önemli Noktalar:
- Özelleştirme, altyapı yatırımlarını artırmak yerine yeni sorunlar yarattı
- Kamu yararı yerini yatırımcı yararına bıraktı
- EPDK gibi düzenleyici kurumlar, yatırımcıyı koruma refleksiyle hareket ediyor
- İdari yargı denetimi yetersiz kalıyor
- Enerji altyapısı, temettü getirisi açısından değerlendiriliyor
4. Tony Judt’in Uyarısı: Kamusal Alan Olmadan Ortak Gelecek Kurulamaz
Bu altyapı çöküşünü sadece teknik ya da ekonomik bir mesele olarak ele almak, meseleyi daraltmak olur. Asıl mesele, kamusal olanın değersizleştirilmesi, ortak sorunlara ortak çözümler üretme kapasitesinin yitirilmesidir. İşte bu noktada Tony Judt‘in Kötülük Kol Gezerken kitabında ortaya koyduğu eleştiriler, Türkiye’nin enerji politikalarını da anlamlandırmak açısından benzersiz bir derinlik sunar.
Judt, 1960’lardan itibaren politikanın bireysel kimlikler, tercihler ve özel alan talepleri etrafında şekillenmeye başladığını, bu dönüşümün ise kamusal alanın çözülmesine yol açtığını belirtir. “Kimlik“, “aidiyet” ve “bireysel özgürlük” gibi kavramlar, kamusal politika taleplerinin önüne geçmiş; günlük yaşamın “özelleşmesi” ise kamu hizmetlerini itibarsızlaştırmıştır. Judt’in şu cümlesi bu gerilemeyi özetler:
“Kamusal alanı ihmal ederek özgürlük korunamaz; çünkü kamu alanı olmadan, yalnız kalırız.”
Bu bakış açısı, Viyana Ekonomi Üniversitesi’nden Therese Guttmann’ın “Süper şebeke sadece kablolarla ilgili değil; güç, erişim ve yön ile ilgili” sözleriyle de yankı buluyor. Guttmann, “Yönetişim, dağıtım ve meşruiyet sorularını ele almadan, büyük ölçekli projeler ne kadar ‘yeşil’ olduklarını iddia ederlerse etsinler, durur veya direnişle karşılaşır” diyerek altyapı projelerinin sosyal ve politik boyutunu vurguluyor.
Enerji, iletişim, su, ulaşım gibi altyapılar yalnızca teknik sistemler değil, aynı zamanda toplumsal aidiyetin, dayanışmanın ve eşitliğin maddi temelleridir. Ancak Türkiye’de özelleştirme ile birlikte bu sistemler parçalanmış, kamu denetimi zayıflamış, yurttaşlar ise bu sistemlerin hem sahibi hem kullanıcısı olma haklarını yitirmiştir. Bugün inverterlere sızan yazılımlar, ihmal edilen sayaç altyapısı ya da afetlerde çalışmayan baz istasyonları; yalnızca mühendislik hataları değil, kamusal tahayyül eksikliğinin bir sonucu olarak karşımızdadır.
Ayrıca iklim değişikliği gibi sınırları aşan, kuşaklar arası sorumluluk gerektiren meselelerde; kamusal olanın zayıflaması, ortak eylemi imkânsızlaştırır. Çünkü kamuya inanç zayıfladığında, ortak gelecek tahayyülü de çöker. Judt’in analizinin işaret ettiği gibi, kamusal altyapıya ve kamu yararına olan inancı yeniden tesis etmeden ne süper şebekeler kurulabilir, ne enerji geçişi tamamlanabilir.
Önemli Noktalar:
- Altyapı sorunları sadece teknik değil, kamusal alan kaybının sonucu
- Tony Judt’in kamusal alan analizi, enerji geçişi için de geçerli
- Enerji altyapıları toplumsal aidiyet ve eşitliğin maddi temelleri
- Özelleştirme, yurttaşların altyapıların sahibi olma haklarını zayıflattı
- İklim krizi gibi sorunlar, güçlü bir kamusal alan gerektiriyor
5. Sonuç: Kablodan Fazlası Gerekli
Türkiye’nin enerji geçişi süreci, yalnızca yeni santrallerle değil; şeffaf, siber güvenli, kapsayıcı ve kamusal yönetişimle desteklenen bir altyapı mimarisiyle tamamlanabilir. Süper şebeke gibi sistemler, yalnızca teknik entegrasyon değil, toplumsal uzlaşı ve altyapı adaleti gerektirir.
İspanya ve Portekiz’deki Nisan 2025 elektrik kesintisi, entegre sistemlerin kırılganlığını ve güçlü siber güvenlik önlemlerinin önemini bir kez daha göstermiştir. Benzer şekilde, Avrupa’da israf edilen milyarlarca euro değerindeki yenilenebilir enerji, şebeke yetersizliklerinin ekonomik maliyetini ortaya koymaktadır.
Bugün ihtiyaç duyulan, geçmişin özelleştirme mirasını eleştirel biçimde yeniden değerlendiren; enerji sistemini bir kamu hizmeti, enerji güvenliğini ise bir yurttaşlık hakkı olarak gören yeni nesil bir altyapı paradigmasıdır.
Türkiye İçin Somut ve Uygulanabilir Öneriler
Türkiye’nin enerji dönüşümünü hızlandırmak ve yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için aşağıdaki somut ve uygulanabilir adımlar önerilmektedir. Bu öneriler, mevcut girişimleri dikkate alarak, uluslararası örneklerden ilham almakta ve Türkiye’nin enerji sektöründeki potansiyelini güçlendirmeyi hedeflemektedir.
1. Akıllı Şebeke Pilot Bölgeleri
Öneri: İzmir, Konya ve Trabzon’da akıllı şebeke pilot bölgeleri kurulması. Bu bölgelerde, Güney Kore’nin Jeju Adası modeline benzer şekilde, akıllı sayaçlar, enerji depolama sistemleri ve dağıtık enerji kaynakları entegre edilmelidir.
Mevcut Durum: Türkiye’de akıllı şebeke girişimleri mevcut. Ancak, bu projeler genellikle yerel düzeyde ve sınırlı kapsamda olup, akıllı sayaçların yaygınlaşması maliyet nedeniyle yavaş ilerlemektedir.
Uygulanabilirlik ve Öneriler: Önerilen pilot bölgeler, mevcut çabaları güçlendirebilir ve daha kapsamlı bir akıllı şebeke yaklaşımı sunabilir. İzmir (rüzgâr ve güneş potansiyeli), Konya (güneş enerjisi) ve Trabzon (hidroelektrik), coğrafi çeşitlilik açısından uygun seçimlerdir. Bu projeler:
- Finansman: AB fonları (örneğin, Connecting Europe Facility) veya kamu-özel ortaklıklarıyla desteklenmelidir.
- Teknik Altyapı: Akıllı sayaçların yaygınlaşması için altyapı yatırımları artırılmalı; 2023 itibarıyla Türkiye’de sayaçların yalnızca %30’u akıllıdır (EPDK verileri).
- Yasal Çerçeve: Dağıtık enerji kaynaklarının entegrasyonu için mevcut düzenlemeler (örneğin, 2019 Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği) güçlendirilmelidir.
Faydalar: Pilot bölgeler, yenilenebilir enerji entegrasyonunu hızlandırabilir, enerji kayıplarını azaltabilir ve Türkiye’nin 2035 akıllı şebeke hedeflerine katkı sağlayabilir.
2. Düzenleyici Sandbox Uygulaması
Öneri: Birleşik Krallık’taki OFGEM modeline benzer şekilde, Türkiye’de enerji inovasyonları için düzenleyici bir sandbox (güvenli test alanı) oluşturulması. Bu, yeni teknolojilerin ve iş modellerinin küçük ölçekte test edilmesini sağlayacaktır.
Mevcut Durum: Türkiye’de enerji sektörü için özel bir düzenleyici sandbox bulunmamaktadır.
Uygulanabilirlik ve Öneriler: Düzenleyici sandbox, Türkiye’de yenilikçiliği teşvik edebilir. Örneğin, blockchain tabanlı enerji ticareti veya talep tarafı yönetimi gibi teknolojiler test edilebilir. Uygulama için:
- Yasal Çerçeve: EPDK’nın mevcut düzenlemeleri, sandbox için esneklik sağlayacak şekilde güncellenmelidir.
- Kurumsal Kapasite: EPDK’nın sandbox projelerini yönetmek için özel bir ekip kurması gerekebilir, OFGEM örneğinde olduğu gibi.
- Finansman: Başlangıç finansmanı, kamu bütçesi, özel sektör veya uluslararası fonlarla (örneğin, AB hibeleri) sağlanabilir.
Faydalar: Sandbox, yenilikçi teknolojilerin risklerini azaltarak enerji dönüşümünü hızlandırabilir ve Türkiye’yi enerji inovasyonunda bölgesel bir lider haline getirebilir.
4. Veri Şeffaflığı Platformu
Öneri: Enerji üretim, tüketim ve şebeke durumu verilerinin gerçek zamanlı olarak paylaşıldığı ulusal bir platform kurulması. İsveç’in Svenska Kraftnät Şeffaflık Platformu örnek bir uygulamadır.
Mevcut Durum: EPİAŞ, Şeffaflık Platformu aracılığıyla enerji üretim, tüketim ve şebeke durumu verilerini gerçek zamanlı olarak paylaşmaktadır (EPİAŞ Şeffaflık Platformu). EPİAŞ Mobil uygulaması, kullanıcıların bu verilere erişmesini sağlar (EPİAŞ Mobil). Ancak, platformun erişilebilirliği sınırlı olabilir (örneğin, bazı verilere erişim için kayıt gerekebilir) ve kapsamı, Svenska Kraftnät’ın ENTSO-E entegrasyonlu platformuna kıyasla daha dardır.
Uygulanabilirlik ve Öneriler: Önerilen platform, EPİAŞ’ın mevcut sistemini geliştirerek veya daha kapsamlı bir sistem oluşturarak uygulanabilir. Örneğin:
- Erişilebilirlik: Platform, vatandaşlar, kurumlar ve araştırmacılar için kolay erişilebilir olmalıdır.
- Kapsam: Veri setleri genişletilmeli (örneğin, yenilenebilir enerji üretim tahminleri, şebeke güvenilirlik verileri).
- Siber Güvenlik: Veri paylaşımı, siber güvenlik risklerini artırabilir; bu nedenle platform, yüksek güvenlik standartlarına uygun olmalıdır.
Faydalar: Daha şeffaf bir platform, enerji piyasasında güveni artırabilir, planlamayı iyileştirebilir ve yenilenebilir enerji entegrasyonunu kolaylaştırabilir.
5. Topluluk Enerjisi Yasası
Öneri: Enerji kooperatifleri ve topluluk enerji projelerini destekleyecek bir yasal çerçeve oluşturulması.
Mevcut Durum: Türkiye’de enerji kooperatifleri, özellikle güneş enerjisi alanında geçmişte aktif olmuş, ancak düzenleyici engeller nedeniyle kısıtlanmıştır (BBC News Türkçe). En büyük engel, “abone birleştirmesi” sorunudur; bu, kooperatiflerin farklı bölgelerdeki üyelere enerji dağıtmasını engeller. Ayrıca, finansmana erişim zorlukları ve büyük enerji şirketlerinin piyasadaki hakimiyeti, kooperatiflerin rekabetini zorlaştırmaktadır (Sosyal Ekonomi).
Uygulanabilirlik ve Öneriler: Önerilen yasa, bu engelleri aşmalı ve kooperatiflerin faaliyetlerini desteklemelidir. Örneğin:
- Abone Birleştirmesi: Kooperatiflerin farklı bölgelerdeki üyelere enerji dağıtabilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Finansman: Kooperatiflere devlet teşvikleri, düşük faizli krediler veya AB fonları sağlanmalıdır.
- Farkındalık ve Eğitim: Topluluk enerji projelerine katılım için halkın bilinçlendirilmesi gereklidir.
Faydalar: Bu yasa, yerel halkın yenilenebilir enerjiye katılımını artırabilir, enerji demokrasisini güçlendirebilir ve sosyal kabulü kolaylaştırabilir.
Sık Sorulan Sorular
Süper şebeke nedir ve Türkiye için neden önemlidir?
Süper şebeke, Avrupa çapında yüksek voltajlı doğru akım (HVDC) hatlarıyla birbirine bağlanan, rüzgâr, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını optimize eden entegre bir elektrik iletim sistemidir. Türkiye için önemlidir çünkü hem Avrupa enerji pazarına daha güçlü entegrasyon sağlar hem de yenilenebilir enerji potansiyelini değerlendirme fırsatı sunar. Ayrıca, Türkiye’nin coğrafi konumu, Avrupa ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika arasında enerji köprüsü olma potansiyelini güçlendirir.
Avrupa’nın 2030 enerji hedeflerine ulaşması mümkün mü?
Mevcut şebeke altyapısı ve yönetişim sorunları dikkate alındığında, Avrupa’nın 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını %55 azaltma hedefine ulaşması zorlu görünüyor. Şebeke bağlantı kuyruklarında bekleyen 1.700 GW’lık yenilenebilir enerji projesi ve yıllık milyarlarca euroluk israf edilen temiz enerji, sistemik engellerin büyüklüğünü gösteriyor. Sadece beş ülkenin 2035’e kadar karbonsuz şebeke planı olması da endişe verici. Ancak, daha hızlı şebeke modernizasyonu ve güçlü yönetişim reformlarıyla bu hedefler hala erişilebilir olabilir.
Özelleştirme politikaları elektrik şebekesi modernizasyonunu nasıl etkiledi?
Özelleştirme, altyapı modernizasyonunu hızlandırmak yerine yavaşlattı. Dağıtım şirketleri, uzun vadeli şebeke dayanıklılığı ve akıllı şebeke dönüşümü yerine kısa vadeli kâr maksimizasyonuna odaklandı. SCADA sistemleri, sayaç altyapısı, veri yönetimi gibi temel modernizasyon alanları ihmal edildi. Düzenleyici otoritelerin yatırımcı yararını önceleyen kararları, kamu yararı gözetimini zayıflattı. Sonuç olarak, özelleştirme sonrası dönemde kritik altyapı yatırımları beklenen düzeyde gerçekleşmedi ve sistem bütünlüğü güçlenmedi.
Enerji güvenliği ve siber güvenlik arasındaki ilişki nedir?
Enerji sistemlerinin dijitalleşmesi ve akıllı şebekelere geçiş, siber güvenlik risklerini artırıyor. Mart 2025’te üç büyük inverter markasında tespit edilen 46 güvenlik açığı, bu riskin büyüklüğünü gösteriyor. Siber saldırılar, hem veri güvenliğini hem de fiziksel altyapı güvenliğini tehdit ediyor. İspanya-Portekiz kesintisi, entegre şebekelerin kırılganlığını ortaya koydu. Süper şebeke gibi yüksek entegrasyonlu sistemlerde, siber güvenlik artık enerji güvenliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Türkiye’nin akıllı şebeke dönüşümü için hangi adımlar atılmalıdır?
Türkiye’nin akıllı şebeke dönüşümü için atılması gereken adımlar şunlardır:
- Bilişim ve operasyonel teknolojilerin (BT/OT) entegrasyonu için kapsamlı bir standardizasyon çerçevesi oluşturulması
- Sayaç altyapısının modernizasyonu ve yaygınlaştırılması
- Prosumer modelleri ve dağıtık üretimi teşvik eden mevzuat değişiklikleri
- Siber güvenlik standartlarının güçlendirilmesi ve zorunlu kılınması
- Talep tarafı yönetimi ve enerji depolama sistemlerinin teşvik edilmesi
- Enerji veri yönetimi için ulusal bir platform kurulması
- EPDK’nın kamu yararını önceleyen bir çerçeveye kavuşturulması
- Avrupa süper şebekesine entegrasyon için gerekli teknik ve idari hazırlıkların yapılması
Kavram Sözlüğü
- Süper Şebeke: Avrupa çapında sınır ötesi HVDC hatlarıyla entegre edilmiş yüksek kapasiteli enerji iletim sistemi.
- Prosumer: Hem tüketici hem üretici olan birey ya da kurum.
- SCADA: Denetim, kontrol ve veri toplama sistemi.
- EPDK: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu – Türkiye’de enerji piyasasını düzenleyen kurum.
- NIMBY: Yerel düzeyde altyapı projelerine karşı çıkan “Benim Arka Bahçemde Olmasın” refleksi.
- BT/OT Entegrasyonu: Bilişim teknolojileri ve operasyonel teknolojilerin birlikte çalışabilirliği.
- Siber Enerji Yakınsaması: Enerji altyapılarının dijitalleşmesiyle siber güvenlik açıklarının artması.
- Yatırımcı Yararı Modeli: Altyapı kararlarında kamu hizmeti değil, yatırımcının kârı önceliklendirilmesi.
- Kamusal Alan: Yurttaşların ortak yarar temelinde ilişki kurabildiği, hizmet alıp hesap sorabildiği kamu mekânı.
- HVDC: Yüksek Gerilimli Doğru Akım – Uzun mesafeli elektrik iletiminde kullanılan verimli teknoloji.
- Talep Tarafı Yönetimi: Elektrik tüketiminin zaman ve miktar olarak optimize edilmesi stratejisi.
- Enerji Depolama: Fazla elektrik enerjisinin daha sonra kullanılmak üzere depolanması teknolojileri.
- Dağıtık Üretim: Merkezi büyük santrallerden ziyade küçük ölçekli, tüketim noktalarına yakın üretim modeli.
- Altyapı Adaleti: Enerji, su, iletişim gibi temel altyapı hizmetlerine eşit ve adil erişim prensibi.
- Enerji Geçişi: Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına sistemik dönüşüm süreci.
- İklim Nötrlüğü: Net sera gazı emisyonlarının sıfıra indirildiği durum.
- Yeşil Ekstraktivizm: Ekolojik dönüşüm adı altında yeni merkezi ve dışlayıcı sistemler kurma eğilimi.
- Offshore Süper Şebekeler: Deniz üstü rüzgâr santrallerini birbirine ve karaya bağlayan yüksek kapasiteli ağlar.
- Karbonsuz Şebeke: Karbon emisyonu olmayan yenilenebilir kaynaklardan beslenen elektrik şebekesi.
- Şebeke Esnekliği: Elektrik şebekesinin değişken arz ve talebe uyum sağlama kapasitesi.
- Enerji Demokratikleşmesi: Enerji üretim ve tüketiminde karar alma süreçlerinin tabana yayılması.
- Şebeke Veri Yönetimi: Akıllı şebekelerden toplanan büyük veriyi işleme ve değerlendirme sistemleri.
Kaynakça
- Judt, T. (2012). Kötülük Kol Gezerken. İletişim Yayınları. (Orijinal çalışma 2010 yılında yayımlandı)
- EPDK, ELDER (2023). Türkiye Akıllı Şebekeler Strateji Belgesi (TAŞ).
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB). (2024). 2024–2028 Stratejik Planı. enerji.gov.tr.
- Forescout-Vedere Labs. (2025). Critical Infrastructure Vulnerabilities: Inverter Security Analysis.
- Avukat Gökhan Candoğan (2025). Güneş Enerjisinde Siber Güvenlik Riskleri
- Beyond Fossil Fuels, E3G, Ember ve Institute for Energy Economics and Financial Analysis (IEEFA). (2025). Avrupa Elektrik Şebekeleri Raporu.
- Euronews Green. (2025, 12 Mayıs). Does Europe need a supergrid? Experts weigh up pros and cons of ‘stitching’ national grids together.
Bu analiz, Avrupa ve Türkiye’nin enerji geçişi sürecinde karşılaştığı zorlukları ve fırsatları sistemik bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Enerji alanındaki profesyoneller, araştırmacılar, politika yapıcılar ve konuya ilgi duyan yurttaşlar için hazırlanmıştır.
Son güncelleme: 14 Mayıs 2025