çevresel demokrasi bağlamında Aaurhus Sözleşmesi

Çevresel Demokrasi Bağlamında Aarhus Sözleşmesi

Giriş

Oldukça yeni ve dinamik bir çalışma alanı olarak çevre hukuku, 1970’lerden sonra üzerinde düşünülmeye, fikir yürütülmeye, tartışılmaya başlanan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevre hukukunun ana konusunu oluşturan çevre hakkı, diğer hak kategorilerinden farklı dinamikler içeren “üçüncü kuşak” haklar içerisinde yer almaktadır.

Dayanışma hakları” olarak da isimlendirilen bu haklar, tek başına bir devlete karşı ileri sürülmeye elverişli olmayan, yalnızca devlet sorumluluğuna bırakılamayacak, birden fazla öznenin -bireyler, devletler, kamusal ve özel çeşitli kuruluşlar- özel çabasıyla gerçekleştirilmesi mümkün olan hakları ifade etmektedir (Aybay, 2017: 96; Türkoğlu Üstün, 2021: 2551). Diğer bir anlatımla dayanışma haklarının gerçekleştirilebilmesi; devletlerin, bireylerin, kamu tüzel kişilerinin ve özel hukuk tüzel kişilerinin olumlu ve olumsuz edimlerinin bir aradalığıyla meydana gelen yararlar ve sorumluluklar yumağını barındırmasıyla mümkün olabilecektir (Semiz, 2014: 12;  Hamamcı, 2013: 71). Kendine özgü bir yapıya sahip olan çevre hakkının gerektiği gibi gerçekleştirilmesinde uluslararası politikanın ve diplomasi araçlarının da bilinç yaratma ve destek sağlama açısından önemli bir rolü bulunmaktadır (Aybay, 2017: 96).

Çevresel Demokrasi Bağlamında Aarhus Sözleşmesi

Devlet, birey, uluslararası politika ve diplomasi araçlarının, sivil toplumun ortak çabasıyla kendisini var eden çevre hakkı, Birleşmiş Milletler tarafından başlatılan “Avrupa için Çevre (Environment for Europe)” süreciyle bambaşka bir çehreye bürünmüş, çevre hukuku alanında önemli aşamalar kaydetmiştir. 1990’larda başlatılan bu süreç çeşitli toplantılarla şekillenmiştir.

Tarihsel sürece detaylı olarak değinilmeyecek olmakla birlikte 3-14 Haziran 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen “Dünya Zirvesi (Earth Summit)” olarak da bilinen “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (The United Nations Conference on Environment and Development, UNCED)” (United Nations, 1992)’dan bahsetmenin gerekliliği aşikardır. 1972’de Stockholm’de gerçekleştirilen ilk Çevre Konferansının 20. Yıldönümü vesilesiyle düzenlenen Rio Konferansı çevresel demokrasi konusunda en önemli adımlardan birini oluşturmuştur. Konferansın ardından ilan edilen Rio Deklarasyonu’nun 10. İlkesi çevresel konularda halkın katılımına, bilgi erişimine yer veren ilk metin olması, Aarhus Sözleşmesi’nin kompakt bir halini tek bir paragraf içerisinde özetlemesi bakımından oldukça önemlidir:

Çevre sorunları, ilgili düzeydeki her vatandaşın katılımıyla en iyi şekilde ele alınır. Ulusal düzeyde, her birey, tehlikeli maddeler ve kendi topluluklarındaki faaliyetler hakkında bilgiler de dahil olmak üzere, kamu yetkilileri tarafından tutulan çevre ile ilgili bilgilere uygun erişime ve karar alma süreçlerine katılma fırsatına sahip olacaktır. Devletler, bilgiyi geniş çapta erişilebilir kılarak halkın bilinçlendirilmesini ve katılımını kolaylaştıracak ve teşvik edecektir. Tazminat ve telafi de dahil olmak üzere adli ve idari işlemlere etkin erişim sağlanacaktır (UNECE, Rio Declaration on Environment and Development, 1992, Principle 10). 

Rio Konferansı’nın ardından Aarhus’a giden yolda gerçekleştirilen Bakanlar Konferansları ile “Avrupa için çevre” süreci kapsamında 25 Haziran 1998’de Danimarka’nın Aarhus kentinde “Dördüncü Bakanlar Konferansı (Fourth Ministerial Conference)” toplanmıştır. Toplantı ertesinde Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomi Komisyonu (United Nations Economic Commission for Europe) tarafından çevre hukuku alanında yeni bir sürece geçişi temsil eden “Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Katılım Hakkı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi” (United Nations Economic Commission for Europe, Convention on Access to Information, Public Participation in Decision- Making and Access to Justice in Environmental Matters,1998) imzaya açılmıştır (Güneş, 2010: 299).

İmzalandığı şehrin adıyla Aarhus Sözleşmesi olarak da adlandırılan ve 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme ile çevresel konularda bilgiye erişim, karar alma sürecine halk katılımı ve yargıya başvurunun öngörüldüğü Rio Deklarasyonu’nun 10.maddesinin gerektirdikleri insan hakları hukukuna dahil edilmiştir (Alan, 2007: 484). 

Gezegen için İnsan Gücü” olarak Aarhus Sözleşmesi ve Temel Dayanakları

Aarhus Sözleşmesi, çevre hukukuna kazandırdığı yenilikler ve çevresel demokrasinin sağlanması noktasında üstlendiği önemli görevler sebebiyle tıpkı Avrupa ECO Forumu (The European ECO Forum)’nun ifade ettiği gibi “Gezegen için İnsan Gücü (People Power for The Planet)”nü temsil etmektedir (European ECO Forum. People Power for The Planet: How Aarhus Convention Enables Citizens Voices to be Heard). Çevresel bilgiye çevresel bilgiye halk erişimini, halk katılımı ve adalete erişimi geliştirerek bölgeler arası köprü kuran Aarhus Sözleşmesi, sözlerine başta 1972 tarihli Stockholm Bildirisi’nin 1.maddesi ve Rio Deklarasyonu’nun 10. İlkesi olmak üzere kendisine temel teşkil eden bütün sözleşme, ilke karar  ve kurala bağlılığını teyit ederek söze başlamıştır.

Yaklaşık 50 yıllık bir serüven olan çevre hukukuna ilişkin tartışmalar ve gelişmeler yolculuğunda önemli bir basamağı oluşturan Aarhus Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun da ifade ettiği üzere “yeni bir tür çevre sözleşmesi (a new kind of environmental agreement)”dir (UNECE, Aarhus Convention: Introduction). Sözleşme temel olarak, çevre hakları ile insan hakları arasında bağlantı kurmakta, gelecek nesillere karşı çevresel konularda önemli bir yükümlülüğümüz olduğunu kabul etmekte, sürdürülebilir kalkınmanın ancak tüm paydaşların katılımıyla sağlanabileceğini belirtmekte, devletin hesap verebilirliği ile çevre koruma arasında bağlantı kurmakta ve demokratik bağlamda kamu ve kamu yetkilileri arasındaki etkileşime odaklanmaktadır.

“Hak temelli bir yaklaşım”ı benimseyen Aarhus Sözleşmesi,  Sözleşmenin amacını düzenleyen ilk madde ile tarafların bilgiye erişim, karar alma süreçlerine halkın katılımı ve çevresel konularda adalete erişim haklarını garanti etmelerini gerektiğini ifade etmektedir:

Şimdiki ve gelecek nesillerin kendi sağlığı ve refahı açısından uygun olan bir çevrede yaşama hakkının korunmasına katkıda bulunmak üzere, her bir taraf bu Sözleşme’nin hükümlerine uygun olarak çevresel konularda bilgiye erişim, karar alma sürecine halkın katılımı ve yargıya başvuru haklarını garanti altına alacaktır (Aarhus Convention, 1).

Sözleşme’nin 3.maddesinde yer verilen “genel hükümler” ile çevresel katılım, bilgiye ve adalete erişim noktasında “bir ‘tavan’ değil, bir ‘taban’ (a ‘floor’, not a ‘ceiling’)” oluşturduğu ifade edilmiştir (UNECE. Aarhus Convention: Content). Bu bağlamda Sözleşme ile ulaşılması gereken asgari standartların belirlendiği, ancak herhangi bir Tarafın bilgiye erişim, halkın katılımı veya adalete erişim sağlama yönünde daha da ileriye giden tedbirler alması nokrasında serbest olduğu söylenebilecektir.

Bununla birlikte Sözleşmeyi hazırlayanlar tarafından “yaşayan bir belge (a living instrument)” olarak nitelendirilen Sözleşme ile tarafların uymaları gereken asgari standartları belirlemiş ve yükümlülükleri sert bir sınırlı esasına uygun bir şekilde belirlemeyerek, devletlere dinamik bir uygulama alanı bırakmıştır (Sommermann, 2017: 327). Bu doğrultuda her bir Sözleşme tarafı, Sözleşme’nin amacına uygun olarak yükümlülüklerini yerine getirmek üzere değişen teknolojik şartlara uygun olarak üzerine düşeni yapmakla mükellef kılınmıştır (Sommermann, 2017: 327; Aarhus Convention, 5/3).

Sözleşmede yer alan yükümlülükler, tüm sektörlerden ve her düzeydeki (ulusal, bölgesel, yerel vb.) hükümet organlarını ve kamu idari işlevlerini yerine getiren organları kapsayacak şekilde tanımlanan kamu makamlarına yöneliktir. Taahhüt altına giren “kamu otoritesi” ise Sözleşme’nin 2.maddesinde oldukça geniş bir şekilde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda Avrupa Birliği, ilgili tanımın (d) bendi gereği bir kamu otoritesi olarak 17 Şubat 2005 tarihinde Sözleşmeyi onaylamıştır (European Union, 2005/370/EC). Böylece Sözleşme hükümleri Avrupa Komisyonu, Konsey ve Avrupa Çevre Ajansı dahil olmak üzere tüm AB kurumları için bağlayıcı hale gelerek, pek çok ülkede Aarhus Sözleşmesi’nin yürürlüğü ve uygulanması için önemli adımlar atılmıştır (Silina, 2011: 28-29).

Sözleşmenin geliştirilmesi bağlamında 2005 yılında Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla (GDO) ilgili olarak biyoçeşitlilik ve GDO’lu ürünlerin üretimine ve GDO içeren ürünlere bağlı insan sağlığı üzerindeki muhtemel riskleri ve sosyo-ekonomik riskleri bertaraf etmek amacıyla GDO’lar ile ilgili kararlar, bilgiye erişim, karar verme süreçlerine katılım ve ülkelerin ihtiyat prensibini ele alan Rio Deklarasyonu’nun 10. ve 15. İlkeleri kapsamında önemli bir değişiklik gerçekleştirilmiştir (UNECE, Report of the Second Meeting of the Parties: Decision II/1 Genetically Modified Organisms, 2005, Silina, 2011: 22; UNECE, GMO Amendment, 2005).

Bununla birlikte 38 taraf tarafından onaylanarak 2009 yılında yürürlüğe giren “Kirletici Salınım ve Aktarım Kayıtları Kiev Protokolü (The Kyiv Protocol on Pollutant Release and Transfer Registers)” hazırlanmıştır. Tutarlı, ülke çapında kirletici salınım ve transfer kayıtlarının oluşturulması yoluyla halkın bilgiye erişimini artırmayı amaçlayan Protokol kirletici salınım ve transfer kayıtlarına ilişkin yasal olarak bağlayıcı tek uluslararası belge olarak karşımıza çıkmaktadır (UNECE. Introduction to Kyiv Protocol on Pollutant Release and Transfer Registers, 2003).

Aarhus Sözleşmesi ile Garanti Altına Alınan Haklar

  1. Çevresel Konularda Bilgiye Erişim Hakkı

Aarhus Sözleşmesi ile garanti altına alınan haklar demetinden ilki “çevresel bilgiye erişim hakkı” olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözleşme, 2.maddesinde yer verdiği “tanımlar” maddesinde bilgi taleplerinin kapsamını mümkün olduğunca geniş tutma yönündeki iradesinin bir yansıması olarak (Güneş, 2010: 307) “çevresel bilgi”yi oldukça geniş bir şekilde tanımlamış, ilgili fıkranın bentlerinde yer alan detaylı konularda her türlü “yazılı, görsel, işitsel, elektronik ya da herhangi bir somut formdaki bütün bilgiler”i çevresel bilgi olarak nitelendirmiştir (Aarhus Convention, 2/3). Sözleşme’nin taraflarından her biri, ulusal mevzuat çerçevesinde talep edilen “çevresel” bilgileri “talep edilen formda” ve “menfaat ilişkisi aranmaksızın” “halk”a sunmakla mükellef kılınmıştır. 

Aarhus Sözleşmesi’nin ilgili hükmünde ifade edildiği üzere Taraf Devlet, çevresel bilgiyi “halkın kullanımına sunulmasını” garanti etmektedir (Aarhus Convention, 3). Bu noktada menfaati bulunup bulunmadığına bakılmaksızın Sözleşme’de “bir ya da daha fazla sayıdaki gerçek ya da tüzel kişi ve ulusal mevzuat ve uygulamalara göre bunların dernekleri, organizasyonları ya da grupları” olarak tanımlanan “halk” (Aarhus Convention, 2/4), Sözleşme’de kapsamlı bir şekilde tanımlanan her türlü çevresel bilgiyi talep etme konusunda yetkilidir. Sözleşme’nin bu denli geniş bir yetki belirlemesi, çevresel demokrasiye verdiği önemi ve çevresel demokrasinin sağlanması noktasında gösterdiği kapsamlı çabayı gözler önüne sermektedir. 

Sözleşme’de de detaylı olarak düzenlendiği üzere elbette ki Taraf devlet, bilgiye sahip değilse, bilginin gizlilik ya da sınırlı sayıda sayılan bir takım bireysel ve kollektif çıkarlar gerektiriyorsa çevresel bilgi talebini “gerekçeli” ve “makul” bir şekilde reddedebilecektir (Aarhus Convention, 4/3). Bununla birlikte ret sebeplerinin “kamu yararı” dikkate alınarak hakkı kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanmaması gerektiği, Taraf devletin muaf tutulan bilgiler konusunda önyargısız hareket etmesi gerektiği ile birlikte bu noktada Taraf Devletlerin özen yükümlülüğünün bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir.


  1. Çevresel Karar Alma Sürecine Halkın Katılım Hakkı 

Sözleşme, çevresel demokrasinin sağlanması bağlamında çevresel karar alma süreçlerine “ilgili halk”ın katılımı garanti altına almıştır (Güneş, 2010, s.311). Buna göre “çevresel karar verme sürecinden etkilenen ya da muhtemelen etkilenecek olan veya bu süreç içerisinde menfaati olan” halk, çevresel karar verme süreçlerine katılabilecektir (Aarhus Convention, 2/5). Sözleşmenin hükmü gereği çevresel korumayı geliştiren ve ulusal mevzuat çerçevesindeki bütün gereklilikleri karşılayan sivil toplum örgütleri de menfaat sahibi olarak görülmektedir.

Sözleşme sistematiğine göre çevresel konularda halk katılımı üç farklı bölümde incelenebilecektir. Sözleşme’nin 6.maddesinde “belirli faaliyetler hakkındaki kararlara halk katılımı” düzenlenmiştir. Buna göre, Sözleşme’nin EK-1 başlıklı maddesinde listelenen planlanan faaliyetlere izin verip vermemek hakkındaki kararlara ve EK-1’de listelenmemiş olsa bile ulusal mevzuatına göre, ayrıca çevre üzerinde önemli bir etkiye neden olabilecek kararlara halkın katılımı Taraflar tarafından garanti altına alınmıştır (Aarhus Convention, m.6). Ulusal güvenliği gerektiren noktalarda halkın katılımına, sınırlı yorumlanmak ve mutlaka makul bir gerekçeye sahip olmak şartıyla Taraf devlet tarafından sınırlama getirilebilecektir (Aarhus Convention, 6/1(c)). 

Çevre ile ilgili plan, program ve politikalara katılımın düzenlendiği 7.madde kapsamında ise kamu otoriteleri, gerekli bilgileri halka sağlamış olarak, şeffaf ve eşitlikçi bir çerçeve içinde çevre ile ilgili plan ve programların hazırlanması sırasında halkın katılımı için uygun pratik ve/veya  diğer düzenlemelerin yapılmasını sağlamakla mükelleftir (Aarhus Convention, 7). Halk katılımının etkin bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için Sözleşme, her bir Tarafı halkın yorum, bilgi, analiz ya da görüşlerini sunmasına izin vermek ve çözüm önerilerini göz önüne alarak verilmesi planlanan kararda halk katılımı sonucunun dikkate alınacağını garanti altına almakla, uygun bir çaba göstermekle yükümlü kılınmıştır (Lee, 2003: 83).

Karar almaya halkın katılımıyla ilgili üçüncü bir husus yürütmeye yönelik düzenlemelerin ve/veya genel olarak uygulanabilir, yasal olarak bağlayıcı normatif araçların hazırlanması sırasında halkın katılımı garanti eden 8.madde hükmüdür. Bu noktada kamu otoritelerinin “seçenekler hala açıkken” “etkin” bir halk katılımının sağlanmasından, erişilebilir olmasından, halka görüş bildirme imkanı tanınmasından ve nihayetinde katılıma konu olan normatif araçların hazırlanmasında halkın görüşünün dikkate alınmasından sorumlu tutulduğu ifade edilebilecektir (Aarhus Convention, 8; Dellinger, 2012: 315).

  1. Yargıya Başvuru Hakkı

Sözleşme’nin garanti altına aldığı son hak “yargıya başvuru” olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre her bir taraf ulusal mevzuatı çerçevesinde, çevresel konularda bilgi edinmeye ilişkin talebin kısmen veya tamamen göz ardı edildiğini, yeterli yanıt verilmediğini ya da diğer bir şekilde söz konusu maddenin hükümlerine göre talebin karşılanmadığını ileri süren bireyin ve yeterli bir menfaate sahip olan ilgili halkın, çevresel konularda belli konularda, çevre ile ilgili plan, program ve politikalara veya yürütmeye yönelik düzenlemelerin ya da genel olarak uygulanabilir, yasal olarak bağlayıcı normatif araçların hazırlanmasına katılımına ilişkin talebin Sözleşme’de belirtilen sebepler dışında ve/veya makul bir gerekçe olmaksızın reddedilmesi halinde başvurulabilecek bir yargısal yol öngörmekle mükelleftir (Aarhus Convention, 9).

Bu bağlamda adalete erişimi sağlanacak başvurucunun “yeterli bir menfaate”e veya “hak kaybı”na sahip olmasının beklendiği, bunun değerlendirilmesinde çevresel konularda yargıya başvuru hakkının doğasına ve çevresel demokrasinin gerçekleştirilmesine uygun olarak geniş bir yorum yapılması beklenmektedir. 

Yargıya başvuru hakkının kullanılabilmesi için her şeyden önce başvuruya konu olabilecek bir çevresel kararın mevcut olması gerekmektedir. Söz konusu çevresel karar, bir idari işlem olabileceği gibi; bir yasama işlemi de olabilir. Bu bağlamda başvuru hakkının konusunu oluşturacak “çevresel karar” kavramını, Sözleşmenin amacına uygun olarak geniş yorumlamak gerekmektedir (Semiz, 2014: 37). 

Sözleşme yargıya başvuru hakkının sağlanması noktasında başvurulacak makamın niteliğine ilişkin kapsamlı bir belirleme yapmayı tercih etmiştir. Söz konusu başvurunun kanunla kurulmuş bir mahkeme dışında bağımsız ve tarafsız bir organ tarafından incelenebileceği belirtilmiştir. Bu noktada önemli olan başvurunun herkes tarafından erişilebilir hale getirilmiş olmasıdır. Başvurunun ücretsiz ya da pahalı olmayacak şekilde ücretlendirilmiş olması gerekliliği Sözleşme tarafından ayrıca ifade edilmiştir (Aarhus Convention, 9/1). Mahkeme ya da bağımsız ulusal kuruluşlar tarafından verilen kararlar mutlaka yazılı ve erişilebilir olmalıdır. Ayrıca kararların mutlaka gerekçeli olması sağlanarak hukuk devletinin bir gereği olarak gerekçeli karar hakkı ve hukuki belirlilik ilkesinin korunması noktasında hassasiyet gösterilmiştir. 

Sonuç Yerine “Bir Değerlendirme”

Halkın bilgiye erişimini, karar alma süreçlerine halkın katılımını ve çevresel kararlar için halkın yargıya başvuru hakkını garanti altına alan Aarhus Sözleşmesi, çevre hukukunun gelişim eğrisinde önemli bir sıçrayışı temsil etmektedir. Bugün itibariyle Sözleşme’nin 47 imzacısı bulunmaktadır (UNECE. Aarhus Convention Status of Ratification). Çevresel demokrasinin sağlaması bağlamında ciddi bir misyon üstlenen Aarhus Sözleşmesi’ni, Türkiye henüz onaylamış değildir. 

Sözleşme, çevresel konularda iyi yönetişimin sağlanması, ortak bir politikanın hazırlanması, standart bir uygulamanın gerçekleştirilebilmesi ve Sözleşme’nin etkin bir şekilde küresel düzlemde uygulanabilmesi için bütün tarafları bir araya getiren bir “Taraflar (The Meeting of the Parties)” öngörmüştür. Sözleşmenin ana organı olan Taraflar Toplantısı vasıtasıyla Sözleşme’nin uygulanmasını sürekli olarak gözden geçirmek ve Sözleşme’nin amaçlarına ulaşmak için gerekli önlemlerin gecikmeksizin alınması amaçlanmıştır (UNECE. Aarhus Convention Meeting of Parties).

Aarhus Sözleşmesi’nin amacı doğrultusunda daha büyük bir etki alanına ulaşmasının sağlanması için Taraflar Toplantısı gerekli gördüğünde Sözleşme amacının gerçekleştirilmesine yönelik çeşitli alt kuruluşlar kurma yoluna gitmiştir. Bu bağlamda Ekim 2002’de gerçekleştirilen ilk Taraflar toplantısında “Taraflar Çalışma Grubu (A Working Group of Parties)” ile bir uzlaşı temelinde uyumun gözden geçirilmesi, uyum mekanizmalarının etkin bir şekilde çalışmasının sağlanması için Çalışma Grubunun tavsiyesi üzerine “Uyum Komitesi (Compliance Committee)” oluşturulmuştur. Son olarak Haziran 2022’de Birleşmiş Milletler Sistemi ve diğer hükümetler arası yapılar arasında özellikle çevre savunucularını koruyan ilk uluslararası mekanizma olarak “Çevre Savunucuları Özel Raportörü (Special Rapporteur on Environmental Defenders)” seçilmiş, Raportörlüğe Michel Forst atanmıştır. 

Hak temelli bir metin olarak Aarhus Sözleşmesi, üzerine inşa edildiği üç temel hak olan çevresel bilgiye erişim, halkın katılımı ve yargıya başvuru haklarını garanti etmek üzere Taraflar Toplantısı vasıtasıyla bir takım mekanizmalar oluşturma yoluna gitmiştir. Tüm bunların yanı sıra çevre hukuku alanında oldukça yeni usuli yükümlülükleri ilk defa bu denli geniş bir kapsamda belirleyen, sınırlarını çizen, Sözleşme’nin taahhüt altına aldığı kamu otoriteleri için kapsamlı bir tanıma yer veren, yalnızca Avrupa Ekonomi Komisyonu ile sınırlı kalmaksızın tüm ülkeleri hem Sözleşme’nin hem de ek protokolün imzasına davet eden ve bu bağlamda Birleşmiş Milletlerin küresel bir vizyonunu tam anlamıyla gerçekleştirmeye çalışan bir uluslararası sözleşme olarak karşımıza çıkan Aarhus Sözleşmesi’nin etkili bir denetim ve şikayet mekanizmasından yoksun olduğunu söylemek uygun olacaktır.

Birleşmiş Milletler ile birlikte Avrupa Konseyi de Aarhus Sözleşmesi’nin etkinliğinin sağlanması için harekete geçmiş ve Parlamenterler Meclisi aracılığıyla konuyla ilgili çeşitli tavsiye kararlar almıştır (Council of Europe Parliamentary Assembly, Recommendation 1614, 2003). Bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da çevresel demokrasinin sağlanması noktasında Aarhus Sözleşmesi’ne yapılan referansların dikkat çektiğini söylemek mümkündür. “Avrupa için Çevre” sürecinin en önemli çıktılarından biri olan Aarhus Sözleşmesi’nin çevresel demokrasinin gerçekleştirilebilmesi ve iyi yönetişimin sağlanabilmesi için önemli misyonlar üstlendiğini yineleyerek, bu konuda yapılan çalışmalardan hareketle, küresel düzlemde Sözleşme’nin etkinliğinin artırılabilmesi için gelecek yıllarda daha önemli adımlar atılmak üzere hazırlıklar yapıldığını, gerçekçi bir yaklaşımla ifade etmek mümkündür.

 

Not: Söz konusu metin 28-30 Kasım 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen II. International Health and Climate Change Congress’te sunulmuş tebliğin özetlenmiş halidir. Tam metin için bkz.: II https://www.academia.edu/93907701/%C3%87evresel_Konularda_Bilgiye_Eri%C5%9Fim_Karar_Vermeye_Halk%C4%B1n_Kat%C4%B1l%C4%B1m%C4%B1_ve_Yarg%C4%B1ya_Ba%C5%9Fvuru_S%C3%B6zle%C5%9Fmesi_AARHUS_S%C3%B6zle%C5%9Fmesi_Convention_on_Access_to_Information_Public_Participation_in_Decision_Making_and_Access_to_Justice_in_Environmental_Matters_AARHUS_Convention_ 

* burcu.degirmencioglu@samsun.edu.tr, ORCID ID: 0000-0001-5721-9933

2 “Bu Sözleşmenin Tarafları, insan çevresi üzerine Stockholm Bildirgesinin 1inci prensibi hatırlatılarak, ayrıca Çevre ve Kalkınma üzerine Rio Bildirgesinin 10 uncu prensibi de hatırlatılarak, ek olarak Doğa Dünya Nizamnamesi hakkındaki 28 Ekim1982 tarihli 37/7 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararları ile herkes için sağlıklı bir çevrenin garanti altına alınması hususundaki ihtiyaç üzerine 14 Aralık 1990 tarihli 45/94 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararlarını hatırlatarak, 8 Aralık 1989tarihinde Almanya’da Frankfurt kentinde yapılan Dünya Sağlık Örgütünün Birinci Avrupa Çevre ve Sağlık Konferansında kabul edilen Avrupa Çevre Nizamnamesi hatırlatılarak…”

3 2003 yılında AB biri çevresel bilgilere erişim, diğeri halkın katılımına dair olmak üzere iki direktifi hayata geçirmiştir. Bu Direktifler AB üyesi tüm ülkelerde geçerli kılınmış, 2005 yılına kadar her ülkenin kendi mevzuatına aktarılması gerekmektedir (Bulgaristan ve Romanya için AB’ye üye oldukları 2007 yılına kadar). Ekim 2003’te, Avrupa Komisyonu çevresel konularda adalete erişim üzerine bir Direktif önerisi sunmuştur. Komisyona göre, Aarhus Sözleşmesi’ne Taraf olan AB, vatandaşlarına, AB kaynaklı çevre yasalarının ihlaline karşı, kamu kurumlarına veya doğrudan özel kişi/firmalara karşı mahkeme hakkı tanıyarak Üye Ülkelerini adalete erişim ayağına uymalarını sağlamakla yükümlü olarak nitelendirilse de, Avrupa Parlamentosu öneriyi desteklemesine rağmen, şimdiye kadar herhangi bir direktif çıkartılmamıştır. Bununla beraber Eylül 2006’da, AB Sözleşme’nin AB kurum ve organlarına uygulanmasına yönelik 1367/2006 sayılı tüzüğü (“Aarhus Tüzüğü”) kabul etmiştir. 

 

Dr. Öğretim Üyesi Burcu Değirmencioğlu  

 

KAYNAKÇA

Alan, Boyle. (2007). “Human Rights or Environmental Rights? A Reassessment”. Fordham Environmental Law Review, Vol.XVIII, s.471-511.

Aybay, Rona. (2017). İnsan Hakları Hukuku. (3.Baskı). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Council of Europe Parliamentary Assembly. (27.06.2003). Recommendation 1614 (2003). (https://pace.coe.int/en/files/17131/html, 24.10.2022).

Dellinger, Marianne. (2012). “Ten Years of the Aarhus Convention: How Procedural Democracy is Paving the Way for Substantive Change in National and International Environmental Law”. Colorado Journal of International Environmental Law & Policy, Vol: 23(2), s.309-366.

European Union. 2005/370/EC: Council Decision of 17 February 2005 on the conclusion, on behalf of the European Community, of the Convention on Access to information, public participation in decision- making and Access to justice in Environmental Matters. (https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=celex%3A32005D0370, 24.10.2022).

Güneş, Ahmet M. (2010). “Aarhus Sözleşmesi Üzerine Bir İnceleme”. GÜHFD, C.XIV, Sa.1, s.299-333.

Hamamcı, Can. (2013). “Üçüncü Kuşak İnsan Hakları”. (s.49-77). Kıvılcım Akkoyunlu Ertan (Ed.). Yeni Kuşak İnsan Hakları. Ankara: TODAİE Yayınları.

Lee, Maria; Abbot, Carolyn. (2003). “The Usual Suspect? Public Pariticipation under the Aarhus Convention”. The Modern Law Review, 66(1), s.80-108.

Semiz, Yasemin. (2014). “Anayasa Mahkemesinin Çevre Hakkı Perspektifi”. HFD, 4(2), s.9-46.

Silina Mara. (Ed.). (2011). Aarhus Sözleşmesi: Çevresel Demokrasi için Rehberiniz. (Esra Başak, Çev.). Avrupa ECO Forumu.

Sommermeann, Karl-Peter. (2017). “Transformation Effects of the Aarhus Convention in Europe.” Zeitschrift für ausländisches öffentkiches Recht and Völkerrecht (ZaöRV). Vol.77, s.321-337.

Türkoğlu Üstün, Kamile. (2021). “Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Kararlarında Çevre Hakkında Yaklaşımı”. SÜHFD, C.9, S.3, s.2545-2593.

UNECE. Aarhus Convention: Introduction. (https://unece.org/environment-policy/public-participation/aarhus-convention/introduction, 11.10.2022).

UNECE. GMO Amendment. (https://unece.org/environment-policy/public-participation/aarhus-convention/gmo-amendment, 23.11.2022).

UN General Assembly, Rio Declaration on Environment and Development, Principle 10. (https://www.un.org/en/development/desa/population/migration/generalassembly/docs/globalcompact/A_CONF.151_26_Vol.I_Declaration.pdf, 14.20.2022).

UNECE. Aarhus Convention Meeting of Parties. (https://unece.org/env/pp/aarhus-convention/mop-introductory-page, 24.11.2022)

UNECE. Aarhus Convention: Content. (https://unece.org/environment-policy/public-participation/aarhus-convention/content, 11.10.2022).

Benzer Yazılar

Enerji Şartı Anlaşması Türkiye
Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi
kayıp zarar fonu
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Büyük Savunma Mitingi
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Kayıp Zarar Fonu; Yasuni (Ekvator) Deneyiminden Çıkarımlar
AİHM'den Sonra Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi 21 Mayıs 2024’de İklim Değişikliği Görüşünü Açıklayacak
ABD Federal Ticaret Komisyonu’nun (FTC) Rekabet Etmeme Hükümlerine Getirdiği Yasak ve Arka Planı
Türkiye Enerji Şartı Anlaşmasından Çekilmeli!
Hesaplamalı Hukuk'a Giriş
Türkiye Enerji Şartı Anlaşmasından Çekilmeli!
Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim
ABD Federal Ticaret Komisyonu’nun (FTC) Rekabet Etmeme Hükümlerine Getirdiği Yasak ve Arka Planı
Cumhurbaşkanlığı Örgütlenmesi
Sürdürülebilirlik ve Rekabet; Sorulması Gereken Normatif ve Teknik Sorular
AİHM'den Sonra Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi 21 Mayıs 2024’de İklim Değişikliği Görüşünü Açıklayacak