Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi

AİHM’den Sonra Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi 21 Mayıs 2024’de İklim Değişikliği Görüşünü Açıklayacak

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 9 Nisan 2024 tarihinde merakla beklenen iklim değişikliği ile ilgili duruşunu ortaya koyan kararlarını açıklamış ve Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri / İsviçre davasında, küresel ısınmanın yaşam koşulları ve sağlıkları üzerindeki sonuçlarından endişe duyan dört kadın ve üyelerinin tamamı yaşlı kadınlardan oluşan bir İsviçre derneği olan Verein KlimaSeniorinnen Schweiz tarafından yapılan bir şikayeti karara bağlamıştı. 

AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. maddesinin, iklim değişikliğinin yaşam, sağlık, refah ve yaşam kalitesi üzerindeki ciddi olumsuz etkilerine karşı Devlet yetkilileri tarafından etkili bir şekilde korunma hakkını kapsadığını tespit ederek, şikayete konu olayda, Sözleşme’nin özel ve aile hayatına saygı hakkı ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verirken, İsviçre Konfederasyonu’nun Sözleşme kapsamında iklim değişikliğine ilişkin yükümlülüklerini (“pozitif yükümlülükler”) yerine getirmediğine hükmetti.

AİHM’den Sonra Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi İklim Değişikliği Görüşünü Açıklayacak

Büyük destek bulan bu karar, iklim değişikliği konusunda devletlerin pozitif yükümlülüklerinin uluslararası bir yargı organı tarafından tanınması anlamında son derece önemli olduğu gibi takip eden pek çok uluslararası ve ulusal yargı süreci açısından da emsal kabul edilebilecek niteliktedir.

Bu çerçevede, şimdi gözler 21 Mayıs 2024 tarihine çevrildi. İklim değişikliğine yol açan süreçlerde neredeyse hiç payları olmadığı halde olumsuz sonuçlarını şimdiden yaşamaya başlayan Küçük Ada Devletleri İklim Değişikliği ve Uluslararası Hukuk Komisyonu (COSIS-Commission of Small Island States on Climate Change and International Law) tarafından Aralık 2022’de, Devletlerin deniz çevresini koruma yükümlülükleri hakkında bir danışma görüşü için Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne (The International Tribunal for the Law of the Sea-ITLOS), yaptıkları başvuru çerçevesinde, ülkelerin iklim değişikliğini önleme yükümlülüklerine ilişkin tavsiye niteliğindeki ITLOS görüşü anılan tarihte açıklanacak.

Adı üstünde, bağlayıcı olmayan bu görüş yine de iklim değişikliği ile mücadelede olumlu etkiler doğurabileceği gibi BM Uluslararası Adalet Divanı’nın (International Court of Justice-ICJ) iklim değişikliği ile ilgili olarak Devletlerin yükümlülükleri konusunda açıklanması beklenen danışma görüşü konusunda yol gösterici olabilir. 

BM Uluslararası Adalet Divanı

Birleşmiş Milletler’in başlıca yargı organı olarak, üye Devletler tarafından kendisine sunulan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun olarak çözmek ve Birleşmiş Milletler organları ve kurumları tarafından kendisine havale edilen hukuki meseleler hakkında istişari görüş bildirme görevleri olan  Uluslararası Adalet Divanı, haziran 1945’te Birleşmiş Milletler Antlaşması ile kurulmuş ve Nisan 1946’da faaliyetlerine başlamıştır. Merkezi Lahey’deki Barış Sarayı’nda olan Divan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi tarafından dokuz yıllık bir dönem için seçilen 15 yargıçtan oluşmaktadır. 

Divan’a Sunulan İklim Değişikliği Soruları

29 Mart 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, A/RES/77/276 sayılı kararı kabul ederek, Divan Statüsü’nün 65. maddesine atıfla, Uluslararası Adalet Divanı’ndan “Devletlerin iklim değişikliğine ilişkin yükümlülükleri” konusunda istişari görüş bildirmesini talep etmiştir. Genel Kurul kararında Divan’a aşağıdaki sorular yöneltilmiştir:

“Birleşmiş Milletler Şartı, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, gerekli özeni gösterme yükümlülüğü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde tanınan haklar, çevreye önemli zarar verilmesinin önlenmesi ilkesi ve deniz çevresini koruma ve muhafaza etme yükümlülüğünü özellikle dikkate alarak,

(a) İklim sisteminin ve çevrenin diğer alanlarına insan kaynaklı sera gazı emisyonlarından korunmasını sağlamak üzere Devletlerin, şimdiki ve gelecek nesillere karşı uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?

(b) Bu yükümlülükler kapsamında, eylem ve ihmalleriyle iklim sistemine ve çevrenin diğer alanlarına önemli ölçüde zarar verdikleri durumlarda;

(i) Coğrafi koşulları ve gelişmişlik düzeyleri nedeniyle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden zarar gören veya özel olarak etkilenen ya da bu etkilere karşı özellikle savunmasız olan, özellikle gelişmekte olan küçük ada devletleri de dahil olmak üzere devletler ile

(ii) İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden etkilenen şimdiki ve gelecek kuşakların halkları ve bireyleri,

bağlamında Devletler için doğacak hukuki sonuçlar nelerdir?”

Danışma görüşü talebi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından 12 Nisan 2023 tarihli bir mektupla Mahkeme’ye iletilmiş ve Mahkeme sekretaryası, Mahkeme önüne çıkma hakkına sahip tüm Devletleri ve bilgi sağlayabilecek uluslararası örgütleri başvurudan haberdar etmiştir. Mahkeme Başkanı’nın 15 Aralık 2023 tarihli emri ile 22 Mart 2024 tarihine kadar uzatılan yazılı beyanların sunulması için tanınan süre içerisinde, toplam 91 yazılı beyan alınmıştır ki bu rakam Divan nezdindeki danışma yargılamalarında bugüne kadar sunulan en yüksek yazılı beyan sayısıdır.

Mahkeme’nin prosedürü çerçevesinde, yazılı beyanda bulunmaya davet edilen tüm Devletler ve örgütler, yazılı aşamaya katılmış olsunlar ya da olmasınlar, Mahkeme tarafından belirlenen tarihlerde düzenlenen kamuya açık oturumlarda sözlü beyanda bulunmaya davet edilmektedirler. Sözlü yargılamaların sona ermesinden sonra, Mahkeme’nin görüşünün hazırlanması, kararlarda olduğu gibi aynı müzakere ve taslak hazırlama sürecini takip edilmekte, nihayetinde Mahkeme’nin kamuya açık bir oturumunda görüşünü sunmasıyla süreç sona ermektedir. 

Buna göre, yazılı beyanlarla ilgili açıklamanın 12.4.2024’de kamuoyuna açıklandığı gözetildiğinde, Divan önündeki sürecin bir süre daha devam etmesi beklenmektedir. İşte bu noktada, 21 Mayıs 2024 tarihinde Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi tarafından açıklanacak görüşün önemi ortaya çıkmaktadır.

Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi

ITLOS (The International Tribunal for the Law of the Sea), 1982 yılında, okyanuslara ilişkin mevcut uluslararası teamül hukukunu kodifiye eden Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) (United Nations Convention on the Law of the Sea-UNCLOS) ile Hamburg’da (Almanya) kurulmuş olup uluslararası suların çeşitli seviyelerini, bu bölgelerden geçiş haklarını, ülkelerin hak ve yükümlülüklerini ve doğal kaynaklara erişim ve haklarını belirlemektedir.

Yüz altmış sekiz (168) ülke ve Avrupa Birliği’nin taraf olduğu ve “Okyanusların Anayasası” olarak tanımlanan 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni (“UNCLOS”) Amerika Birleşik Devletleri 1994 yılında imzalamış ancak henüz onaylamamıştır. ABD dışında, BM üyesi devletlerden aralarında İsrail, Türkiye’nin bulunduğu toplam 28 üye Sözleşme’ye taraf değildir. 

Türkiye, karasularının 12 mil olarak belirlenmesi ve uyuşmazlıkların çözümünde zorunlu yargı yetkisi hükümleri nedeniyle Sözleşme’yi ne imzalamış ne de onaylamıştır.

Members of the Tribunal / Membres du Tribunal

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni (“UNCLOS”) kapsamında kurulan bir başka organ da uluslararası deniz yatağı alanlarındaki maden çalışmalarının tamamını düzenleyerek ve kontrol ederek, özünde bu faaliyetlerin tüm insanlığın yararına olacak şekilde gerçekleştirilmesi amacını taşıyan, denizaltı yaşamın, derin deniz yatağında gerçekleştirilecek faaliyetler nedeniyle meydana gelebilecek zararlı etkilerden korunması ile görevlendirilmiş bir kuruluş olan Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (International Seabed Authority – ISA) olup, özellikle derin deniz madenciliği konusunda tek otorite olan ISA çalışmaları da çevresel değerlerin korunması açısından çok önemlidir.

Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne İklim Değişikliği Kapsamında Yapılan Başvuru

Aralık 2022’de, Küçük Ada Devletleri İklim Değişikliği ve Uluslararası Hukuk Komisyonu (COSIS), Devletlerin deniz çevresini koruma yükümlülükleri hakkında bir danışma görüşü için Mahkemeye bir talepte bulunmuştur.

İskoçya’nın Glasglow kentinde düzenlenen COP26 öncesinde, “İklim değişikliğine ilişkin uluslararası hukuk kural ve ilkelerinin teşvik edilmesi, aşamalı olarak geliştirilmesi ve uygulanması yoluyla deniz çevresi de dâhil olmak üzere iklim sistemini korumak ve muhafaza etmek için kolektif eylemde bulunmak” amacıyla kurulmuş olan COSIS (Commission of Small Island States on Climate Change and International Law) tarafından Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne yöneltilen soru şudur;

“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (“BMDHS”) Taraf Devletlerin, Bölüm XJI kapsamındakiler de dahil olmak üzere;

(a) Atmosfere salınan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının neden olduğu okyanus ısınması ve deniz seviyesinin yükselmesi ve okyanus asitlenmesi de dahil olmak üzere iklim değişikliğinden kaynaklanan veya kaynaklanması muhtemel zararlı etkilerle ilgili olarak deniz çevresinin kirlenmesini önlemek, azaltmak ve kontrol etmek;

(b) okyanus ısınması, deniz seviyesinin yükselmesi ve okyanus asitlenmesi de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin etkilerine karşı deniz çevresini korumak ve muhafaza etmek,

kapsamında Devletlerin özel yükümlülükleri nelerdir?”

12 Aralık 2022 tarihli başvuru sonrasında, Mahkeme, Sözleşme tarafları ile hükümetlerarası kuruluşların yazılı beyanlarını 15 Şubat 2023 tarihine kadar sunmalarına karar vermiştir. Bu süre zarfında Avrupa Birliği ile 30 ülke ve aralarında BM, UNEP (BM Çevre Programı), ve ISA’nın (Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi) da bulunduğu sekiz uluslararası örgüt yazılı beyanını sunmuştur. Süresinde sunulmayan 4 ülke/kurum beyanı ile aralarında Greenpeace, ClientEarth, WWF gibi STK’ların olduğu 10 örgütün beyanı dosya kapsamına alınmamıştır.

Yazılı beyanlarının sunulmasından sonra, 11 – 25 Eylül 2023 tarihleri arasında sözlü duruşmalar gerçekleştirilmiş olup süreç, ITLOS Yargıcı Albert Hoffmann’ın, 21 Mayıs 2024 tarihinde, ITLOS merkezinde (Hamburg/Almanya) danışma görüşünü açıklaması ile sonuçlanacak.

İklim Değişikliği Uluslararası Hukukun İlk Gündemi

Bu süreçler, iklim değişikliği ile ilgili meselelerin artık uluslararası kamuoyunun bir numaralı gündemi haline geldiğini göstermektedir. Sadece, salt çevre hukuku kapsamında değil, farklı alanlar kapsamında ve bir bütünlük ile ele alınıyor olması da önemli. Böylelikle birbirini tetikleyen süreç ve kararlar ortaya çıkmaya başladı.

Anımsanacağı üzere, BM Genel Kurulu, 28 Temmuz 2022 tarihinde temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişimin evrensel bir insan hakkı olduğunu ilan eden tarihi bir kararı kabul etmişti.

Kararda; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Viyana Bildirgesi ve Eylem Programı’nın yeniden teyit edildiği; Kalkınma Hakkı Bildirgesi’nin, Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı Bildirgesi’nin (Stockholm Bildirgesi) ve Çevre Üzerine Rio Bildirgesi’nin göz önünde bulundurulduğu; Kalkınma ve ilgili uluslararası insan hakları anlaşmaları ve diğer ilgili bölgesel insan hakları belgelerinin de dikkate alındığı vurgulandıktan sonra Genel Kurul’un iradesi dört (4) başlıkta ortaya konmuştu:

BM Genel Kurulu;

1. Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkını bir insan hakkı olarak tanır;

2. Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkının diğer haklarla ve mevcut uluslararası hukukla ilgili olduğunu kaydeder;

3. Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkının desteklenmesinin, uluslararası çevre hukuku ilkeleri uyarınca çok taraflı çevre anlaşmalarının tam olarak uygulanmasını gerektirdiğini onaylar;

4. Devletlere, uluslararası kuruluşlara, ticari işletmelere ve diğer ilgili paydaşlara politikalar benimsemeye, uluslararası işbirliğini geliştirmeye, kapasite geliştirmeyi güçlendirmeye ve çocuklar için temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre sağlama çabalarını büyütmek için iyi uygulamaları paylaşmaya devam etme çağrısında bulunur.

BM Genel Kurulu’nun 2022 yılında aldığı bu karar, elbette ki yukarıda aktarılan danışma görüşlerinin hazırlanmasında dikkate alınacaktır. Ötesinde, özellikle BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında yapılan başvuruda küçük ada devletleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin öne çıkıyor olması da “iklim adaleti” kavramının başat hale gelmeye başladığının işareti olabilir. Zira, özellikle derin deniz madenciliği faaliyetlerinde bulunananların genellikle gelişmiş ülkeler olduğu düşünüldüğünde, okyanusların korunması ile derin deniz madenciliği faaliyetlerinin çatışacağı ve bu çatışmanın uluslararası çevre hukuku süreçlerinde bir kez daha gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında gerilim yaratacağı rahatlıkla öngörülebilir.

 

Benzer Yazılar

Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Gezegenin Yasal Kalkanı Olabilir mi?
sıcaklık artışı ve MS
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Yapay Zeka Çağında Avukatlık...
Bir Dava, Bernard Lewis ve 106 Yıllık Kırgınlık
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?
Sıcaklık Artışı ve MS: AİHM'de Çarpıcı İklim Davası
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Türkiye İşçi Hukuku
Danışıklı Alt İşverenlik Uygulamaları
Kolektif Sendika Özgürlüğü; Abdullah Şahin vd Kararı Analizi