Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?

Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?

Geleneksel hayat şartlarının giderek değişmesinin ve modernleşmesinin ardından gittikçe yaygınlaşan “çağımızın vebası” olarak adlandırabileceğimiz kanserin tedavisi üzerinde bilim insanları çalışmalarını sürdürüyor. Teknolojinin gelişimi birlikte bu çalışmalar ilerleme kaydetse de günümüzde hala kesin çözüm niteliğinde bir ilaç geliştirilemedi. 

Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?

Geliştirilen ilaçların tam tedavi edememesinin yanısıra bu ilaçların maddi boyutu, kansere bir umut olan bu ilaçların hastalığa yakalanan herkes için erişilebilir olmasına engel teşkil edebiliyor. Kanserle mücadele eden hastaların, bu kadar ölümcül bir hastalıkla deyim yerindeyse boğuşurken kendilerine bir umut olacak ilacın masrafını dert etmek zorunda kalıyor olmaları, iyileşme sürecine de zarar veriyor.

Ülkemizin sosyal hukuk devleti olması ve Anayasa’nın 60.maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkı bağlamında, Devlet vatandaşların maddi ve manevi bütünlüğünü korumak için gereken eylemleri yapmalıdır. Sosyal güvenlik hakkının gereklerini yerine getirmekle görevli kurum olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında yer alan ilaçların karşılanma esas ve usullerini belirliyor.

Son zamanlarda, kanserle mücadelede akıllı ilaçlar öne çıkmaya başladı. Belirli bir grup protein veya yapıya karşı oluşturulmuş ilaçlar olarak tanımlanan akıllı ilaçların hastalığın ilerleyişini engellemesi, tedavi sürecinde hastanın hayat kalitesini bir nebze artırması ve rahat geçirmesi adına faydalı olduğu tıp çevreleri tarafından kabul ediliyor. Buna karşın, akıllı ilaçların ne yazık ki bir kısmı SUT kapsamında SGK tarafından karşılanmıyor. 

Bir Akıllı İlaç; Atezolizumab Etkin Maddeli Tecentriq

Akciğer kanseri tedavisinde kullanılan atezolizumab etkin maddeli Tecentriq isimli ilaç bahsettiğimiz akıllı ilaçlardan bir tanesi. İlaç SUT ve ekindeki listede bulunmadığı için ilaç bedelini hastalar kendi imkanıyla karşılamak zorunda kalmaktadır. İlacın SUT kapsamına alınması yönündeki değerlendirmenin SGK bünyesindeki Komisyonca yürütüldüğü, bir dava dosyasına SGK tarafından sunulan bilgilerden anlaşılmıştır.

İncelenen olayda, 15.05.2020’de atezolizumab etkin maddeli Tecentriq ilaç bedelinin SGK tarafından karşılanması istemiyle yapılan başvuruya gelen 22.06.2020 Kurum cevabında, Komisyon’daki görüşmelerin sürdüğü belirtilmiştir. İlacın 22.02.2024 tarihi itibariyle hala SUT kapsamına alınmadığı gözetildiğinde, dosya kapsamında verilen cevaptan 3.5 yıl geçmesine rağmen Komisyon’dan hala bir karar çıkmamış olması düşündürücüdür. Kanser gibi çok ciddi bir hastalıkla mücadele eden hastalar ve yakınları için bu sürenin oldukça uzun olduğu ve mağduriyet yaşattığı su götürmez bir gerçektir. 

İncelemeye konu olayın dosya kapsamında Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Sağlık Kurulu tarafından hazırlanan 2020 tarihli raporda, atezolizumab etkin maddeli Tecentriq adlı ilaçla ilgili “metastatik küçük hücreli akciğer hastalarında hastanın yaşam süresini uzattığı bilimsel olarak ispatlanmış bir ajandır, bu bilgiye dayanılarak da T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmıştır.” denilerek ilacın ne kadar etkili ve önemli olduğu ortaya konmuştur.

Ankara Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. Doğan Uncu, hazırladığı bir bilirkişi raporunda, kemoterapi ile birlikte uygulanan Tecentriq tedavisinin akciğer kanseri hastanın yaşam süresini anlamlı derecede uzattığının tespiti sonrasında ABD Gıda ve İlaç Otoritesi (FDA) tarafından 2019’da kullanım onayı aldığını belirterek ilacın “küçük hücreli akciğer kanserinde gerek yurt dışında gerek de 11 Şubat 2020 tarihinden sonra ülkemizde ruhsatlı ve muadili olmayan bir ilaçtır.” olduğunu ifade etmiştir.

Tecentriq adlı ilaç bedelinin ödenmesi istemiyle Ankara 3.İş Mahkemesi’ne açılan davada, Mahkeme belirtilen bilimsel verileri gözeterek 09.03.2021 tarihinde davanın kabulüne, SGK’nın ilaç bedellerini, dava devam ederken vefat eden davacının mirasçılarına ödemesine hükmetmiştir.

Ne yazık ki, oluşan zararın sosyal güvenlik bağlamında giderilmesini sağlayan Ankara 3.İş Mahkemesi’nin maddi gerçekler doğrultusundaki hukuka ve hakkaniyete uygun emsal nitelikteki kararı henüz kesinleşmemiştir. Davalı Kurumun kararı istinaf yoluna taşıması üzerine Ankara 3.İş Mahkemesinin davanın kabulü kararı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 11.Hukuk Dairesi’nin 16.06.2022 tarihli kararı ile kaldırılmıştır. 

Hastanın Kaybı Tedavinin Katkısını Yok Saymaya Gerekçe Olabilir mi?

Ankara BAM 11.HD kaldırma kararı gerekçesinde “..davaya konu ilacın söz konusu kanser hastalığının tedavisinde hayati öneme haiz ve kullanılmasının zorunlu olup olmadığının, dolayısıyla kullanılmasının tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine katkıda bulunup bulunulunmayacağının, ilacın hangi tür kanser hastalarında hangi evrede ve hangi dozda kullanılacağının ve bu hususların nasıl belirleneceğinin, davaya konu ilaçla yapılacak tedavinin bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olup olmadığının üniversitelerin tıbbi onkoloji bilim dalından alınacak sağlık kurulu raporu ile saptanmalı, bu saptama yapılırken dosya içinde mevcut görüş, karar ve raporlarda irdelenip varsa çelişkiler giderilmeli, ayrıca bu belirleme yapılırken iyileştirme kavramından anlaşılması gerekenin sigortalı hastanın sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesi hususu olduğunu…” belirtmiştir.

Kaldırılan karar sonrasında Ankara 3.İş Mahkemesi 23.02.2023 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Ankara 3.İş Mahkemesi ret kararında, Gazi Üniversitesi Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından hazırlanan raporu hükme esas almıştır.

Belirtilen kurul raporunda “Temmuz 2020’de tarihinde yanıt alındığı belirtilen hastanın 01.09.2020’de kaybedildiği anlaşılmaktadır. Hastada idame atezolizumab tedavisinin katkısının olmadığının klinik gidişten ve eylülde gelen hasta kaybından anlaşılacağı aşikardır. Bu hastada elde edilen yanıt kemoterapiye ait sayılabilir. Atezolizumabın katkısı olmamıştır.” şeklinde beyanda bulunulmuştur. 

Raporda, hastanın kaybından dolayı, tedavinin hastanın üzerindeki hastalığın etkilerini azaltıcı ve yaşam kalitesini artırıcı etkilerinin göz ardı edildiği açıktır. Tedaviden yanıt alındığı tarih ve tedavinin etkileri bilimsellikten uzak bir şekilde, varsayımlara dayanılarak oluşturulan bu raporun hükme esas alınması düşündürücüdür. 

Ret kararı üzerine davacı tarafça yapılan istinaf başvurusu 07.11.2023 tarihinde Ankara BAM 11. Hukuk Dairesince reddedilmiştir. İstinaf mahkemesinin ret kararı temyiz yoluna götürülmüştür. Dosyanın temyiz incelemesi Yargıtay nezdinde sürmektedir. 

Diğer yandan 22.03.2023 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) kararı, ilaçların herkes için erişilebilir olmasına yönelik bir umut ışığı olmuştur. Karara konu ihtilaf, belirtilen kanser ilacına ilişkin davadaki olayla benzer olarak, kas erimesi hastalığının tedavisinde kullanılan ilacın SUT listesine alınma talebinin reddine ilişkin kararın iptal edilmesi ve ilaç bedelinin Kurumca karşılanmasına ilişkindir.

HGK önüne gelen olayda ilk derece mahkemesi tedaviye konu ilacın davacı için hayati öneme haiz olması sebebiyle bilirkişi raporunun alınması sürecini beklemeden sağlık kurulu raporuna istinaden ilacın davacı tarafça kullanılması için ihtiyati tedbir kararı vermiştir. Davacının ilacı kullanmasının davacının tedavisinde yararlı olduğu, davacının sağlığının düzeldiğine ilişkin belgelerin davacı tarafından sunulduğunu belirterek davanın sürecinin sonunda davacının talebini kabul etmiş ve davalı tarafça ilaç bedelinin ödenmesine hükmetmiştir. 

Kanun yolu incelemesinde Yargıtay Hukuk Dairesi’nin bozma kararına karşı ilk derece mahkemesi kararında direnmiş ve uyuşmazlık Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelmiştir. Kurul, incelemesinde ilk derece mahkemesinin direnme gerekçesini haklı bularak ısrar kararını onamıştır.

22.03.2023 tarihli HGK kararından 8 ay sonra verilen 22.11.2023 tarihli HGK kararında ise, benzer vasıfta ilacın geri ödenmesine ilişkin uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi; davacının ilacın kullanımından fayda gördüğünü ve sosyal devlet ilkesi ve yaşama hakkını gerekçe göstererek davayı kabul etmiştir. İlk derece mahkemesi kararının Yargıtay 10. Hukuk Dairesince bozulması üzerine ilk derece mahkemesi kararında direnmiştir. HGK, bu kez Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin bozma kararını haklı bularak direnme kararının bozulmasına hükmetmiştir. 

Sonraki tarihli Yargıtay HGK kararı, kanser hastalarına umut vaat eden 22.03.2023 tarihli ilk kararı gölgede bırakarak, devletin sorumluluktan kurtarıldığına dair bir izlenim oluşturmaktadır. 

Her Tedavi İyileştirme Sağlamayabilir…

Bilimsel olarak uygulanan her tedavinin her zaman tamamen iyileşmeyi sağlayamayacağına değinmek gerekir. Toplumda sıkça rastlanan çoğu kişinin muzdarip olduğu migren, astım, küme baş ağrısı gibi rahatsızlıklarda tamamen iyileşme sağlayabilecek tedaviler bulunmamaktadır. Bu bakımdan, belirtilen rahatsızlıklarda tedavi olarak sunulan ilaçlar rahatsızlığın etkisini azaltıcı, ilerlemesini durdurucu ve yaşam kalitesini arttırıcı etki sağlamaktadır. 

Ne yazık ki kanser hastalığının da kesin tedavisi bulunmadığı için uygulanacak tedavinin hastanın yaşam kalitesini arttırıcı, hastalığın etkilerini azaltıcı ve yaşam süresini uzatıcı etkisi esas alınmaktadır. Bu bakımdan tamamen iyileşme kriterini koyan Yargıtay içtihadı kanser gibi kesin ve net tedavisi olmayan hastalıklarda hakkaniyete uygun düşmemektedir. Nitekim 22.11.2023 tarihli HGK kararının azınlık görüşünde bu yaklaşımın katı bir yaklaşım olduğu ifade edilmiştir.

Hastanın sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesi” koşulunun hastalığın mahiyeti dikkate alındığında katı bir yaklaşım olduğu, bu nedenle davaya konu ilacın davacının hastalığının ilerlemesine engel olup olmadığı veya gerilemesini sağlayıp sağlamadığı, yaşam kalitesini artırıp artırmadığı, yaşam süresinin uzamasına katkıda bulunup bulunmadığı konusunda sağlık kurulu raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerekir.”(22.11.2023 tarihli HGK kararı azınlık görüşü)

Azınlık görüşünün yanı sıra Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 19.02.2024 tarihli kararında iyileşme kavramından mutlak şekilde sağlığa kavuşma beklenilemeyeceği belirtilmiştir. 10. Hukuk Dairesi, tamamen iyileşme konusundaki katı yaklaşımın isabetli olmadığını ifade etmiş ve bu katı yaklaşımın değişebileceğine ilişkin sinyaller vermiştir. Ayrıca 10. Hukuk Dairesi verdiği kararda karşılanması talep edilen ilacın bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olduğu ile kullanılmasının tıbben zorunluluk arz ettiğinin tıbbi yöntemlerle tespiti halinde akıllı ilaç bedelinin SGK tarafından karşılanması için yeterli bir dayanak oluşturduğunu dile getirmiştir.

“…bu belirleme yapılırken iyileştirme kavramından anlaşılması gerekenin sigortalı hastanın sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesi hususu olduğu göz önünde tutulmalıdır. Ancak, hastanın sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesi hususları kuşkusuz mutlak bir şifa anlamına gelmez. Dava konusu ilacın bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre sürekli olarak daha etkin ve daha yararlı olduğunun ve kullanılmasının tıbben zorunlu bulunduğunun tıbbi yöntemlerle belirlenmesi yeterlidir.(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 19.02.2024 tarihli ve 2023/13773 E., 2024/1438 K. sayılı kararı)

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin kararında hukuka ve hakkaniyete uygun gerekçe ile değindiği hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri kapsamında Yargıtay’da yerleşik içtihat haline gelmesi gerektiğinin altı çizilmelidir. Bu konuda yaşanan sevindirici gelişmelerin hem hukuk dünyası adına hem de ilaca ihtiyaç duyan kişiler adına devam etmesinin önemini vurgulamak gerekir. 22.11.2023 tarihli HGK kararından yaklaşık 3 ay sonra verilen 10. Hukuk Dairesi kararı, ilaç bedelin ödenmesi talepli davalarda Yargıtay’ın tamamen iyileşme kriterinden vazgeçerek hukuka ve hakkaniyete uygun kararlar çıkacağı yönünde emareler göstermektedir.

İşin özü, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri çerçevesinde, kanser hastalığının tedavisinde kullanılan akıllı ilaçların SGK tarafından ödenmesi istemli davalarda hukuka ve hakkaniyete uygun kararlar doğrultusunda içtihat birliğinin oluşması gerekmektedir. 

Devletin Pozitif Yükümlülükleri Kapsamında Yapılması Gereken

SGK’ya karşı açılan ilaç bedelinin ödenmesi istemli davaların, devletin sosyal güvenlik hakkı bağlamındaki yükümlülüğüne dayandığı yukarıda açıklanmıştır. Kanserin nedenlerine göz atıldığında çevre ve hava kirliliği, tarım ilaçları, sağlıksız gıdadan kaynaklı beslenme, sigara kullanımı gibi nedenler, doğrudan ve dolaylı olarak devletin çevrenin korunması ilgili yükümlülüklerini gündeme getirmektedir. Bu açıdan devletin çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda etkili bir şekilde, pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir. 

Örneğin, elektrik arz güvenliği gerekçesine sığınarak çalışmasına izin verilen 28 kömürlü termik santralin, yaydıkları kirletici salımlar nedeniyle oluşan tehlike ve zararlar gözetildiğinde, devletin önleme yükümlülüğünü kapsamında kapatılması gerekirken çalıştırılmaya devam edilmeleri, idare hukuku bağlamında ağır hizmet kusuru işlendiğini göstermektedir.

Sigara ile mücadele konusunda takdir edilesi işlere imza atan Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin, temiz hava hakkı kapsamında daha ağır ve ciddi tehlike arz eden santrallerin işleyişine dair yükümlülüklerini yerine getirmemesi ilginç bir tezatlık oluşturmaktadır. 

Sonuç olarak Devlet, Anayasa’dan kaynaklanan sosyal güvenlik hakkı ile sağlıklı çevrede yaşama hakkının sağlanmasına yönelik yükümlülüklerini yerine eksiksiz ve etkili bir şekilde yerine getirmelidir. Bu çerçevede, SGK tarafından ihtiyaç duyan hastalara akıllı ilaçların temini ile sağlıklı çevrenin oluşturması ve korunması konusunda gereken aksiyonlar Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri tarafından alınmalıdır.

Sağlıklı bir çevrede sağlıkla yaşamanın çok kıymetli olduğu şu zamanlarda esenlikle kalın, sağlıcakla kalın…

 

Benzer Yazılar

hekimlerin sorumluluğu
temiz hava hakkı
görsel 2
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Bir Avukatın Olağanüstü Mücadelesi
Cumhurbaşkanlığı Örgütlenmesi
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?
Sıcaklık Artışı ve MS: AİHM'de Çarpıcı İklim Davası
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Türkiye İşçi Hukuku
Danışıklı Alt İşverenlik Uygulamaları
Kolektif Sendika Özgürlüğü; Abdullah Şahin vd Kararı Analizi