AİHM İklim Davalarına Yön Verecek

AİHM İklim Davalarına Yön Verecek; 9 Nisan Bekleniyor

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kıta avrupasının insan hakları hukukuna yön verdiği, bilinen bir gerçek. Pek çok hakka dair uygulama çerçevesini belirleyen Sözleşme ve Mahkeme’si, önümüzdeki dönemde ciddi bir referans noktası oluşturması beklenen, iklim davalarına ilişkin hükmünü de yakın zamanda açıklayacak.

Mahkeme tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre; Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri / İsviçre (başvuru no. 53600/20), Carême / Fransa (no. 7189/21) ve Duarte Agostinho ve Diğerleri / Portekiz ve 32 Diğerleri (no. 39371/20) davalarına ilişkin AİHM Büyük Daire kararları 9 Nisan günü saat 10.30’da Strazburg’daki İnsan Hakları Binası’nda yapılacak kamuya açık duruşmada açıklanacak. Bu üç başvuruya bakacak olursak;

  • Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri / İsviçre (no. 53600/20) başvurusu; küresel ısınmanın yaşam koşulları ve sağlıkları üzerindeki sonuçlarından endişe duyan, iklim değişikliği ile mücadele için İsviçre yasalarına göre kurulmuş ve üçte biri 75 yaşın üzerinde olan 2 bini aşkın yaşlı kadının üye olduğu bir Dernek ile ısı dalgalarından olumsuz etkilenen, yaşları 78-89 arasında değişen 4 yaşlı kadın tarafından, İsviçre makamlarının iklim değişikliğini azaltmak için yeterince çaba harcamadığı yönündeki şikayetle,
  • Carême / Fransa başvurusu (no. 7189/21); Fransa’nın küresel ısınmayı önlemek için yeterli adımları atmadığı ve bu başarısızlığın yaşam hakkı ile özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlaline yol açtığını ileri süren Grande-Synthe belediyesinin eski sakini ve belediye başkanı tarafından yapılan bir şikayetle,
  • Duarte Agostinho ve Diğerleri v. Portekiz ve 32 Diğerleri (no. 39371/20) başvurusu; yaşları 10-23 arasında, Portekiz vatandaşı altı çocuk ve gençten oluşan başvuranlar, Portekiz’de küresel ısınma kaynaklı pek çok sorun (orman yangınları, ısı artışı vb) yaşandığını, davalı Devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmemeleri nedeniyle yaşamlarının, refahlarının, ruh sağlıklarının ve evlerinden huzurlu bir şekilde yararlanmalarının mümkün olmadığını ileri sürerek yaptıkları şikayetle,

ilgilidir. 2020 ve 2021 yılında yapılan başvurulara dayalı bu 3 dosya ile ilgili kararlar gerek devletler gerekse çevre STK’ları tarafından büyük bir merakla beklenirken, başlangıçta, özellikle Komisyon döneminde, Sözleşme (AİHS) ile korunan haklar arasında “çevre hakkı”sın bulunmaması nedeniyle çevre hakkına dair başvuruların “konu bakımından (Ratione Materiae) kabul edilmezlik” gerekçesiyle reddedilmesinden bugün gelinen nokta, özellikle dikkat çekici.

AİHS’in Yeşillenmesi

1. Yeni Bir Protokol Gerekli mi?

AİHS ile korunan haklar arasında “çevre hakkı”nın bulunmaması, ciddi bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bazı hukukçular, çevre hakkını tanıyan bir düzenleme kabul edilene kadar ancak mevcut/korunan hakların yeşilleşmesi ile sonuç almanın mümkün olduğunu düşünürken, azınlıkta kalan bazı hukukçular ise AİHS’e ek, yeni bir protokol yapılmadan Sözleşme kapsamında yeni bir insan hakkı yaratılamayacağı ve Mahkeme’nin yetkisinin Sözleşme ve güvence altına alınan hakları yorumlamak ve uygulamakla sınırlı olduğunun altını çizmektedir.

AİHM yargıcı Serghides, Pavlov ve diğerleri/Rusya kararında, “..Bu bağlamda “sağlıklı bir çevre için asli bir hak öngörmediği ve bu nedenle Mahkeme’ye sonsuz yargı yetkisi vermediği için AİHS’nin sınırlarının olduğu açıktır. Mahkeme’nin gelişen içtihadına rağmen, yeni bir protokol yoluyla Sözleşme’ye sağlıklı, temiz, güvenli ve sürdürülebilir bir çevreye ilişkin asli bir hakkın dahil edilmesine ihtiyaç vardır.” görüşünü savunurken, 2009 yılından bu yana Sözleşme’ye “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının” dahil edilmesi yönünden girişimler olmakla beraber sonuç alınamadığını, Sözleşme’de böyle açık bir hüküm olmasının, daha güçlü yerel çevre yasaları ve yerel mahkemeler tarafından daha koruma odaklı bir yaklaşım için teşvik edici olacağı ve en önemlisi, AİHM tarafından güvence altına alınan hakkın daha geniş ve eksiksiz bir koruma sağlayacağını, belirtmiştir.

2. Mevcut AİHM Uygulamasında “Sözleşmenin Yeşillenmesine” İmkan Veren Yorum Yöntemleri

Peki, AİHM, doğrudan korunan bir hak olmamasına rağmen “çevre” temelli şikayetleri nasıl sonuçlandırıyor? Bu sorunun cevabı, aşağıda belirtilen üç temel yorum yönteminde yatıyor;

  • Pozitif Yükümlülük Yaklaşımı; AİHS, teorik ve hayali hakları değil gerçek ve somut hakları korumayı amaçlıyor. Taraf devletler, hak/özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması için gerekli pozitif eylemlerde bulunmalı.
  • Dinamik YorumSözleşme’nin Yaşayan Bir Belge Olması; Devletlerin pozitif yükümlülükleri zamanın ruhuna göre daha geniş ve/veya daha dar yorumlanabilmeli.
  • Yatay Etki Doktrini; AİHS ile koruma altına alınan hak ve özgürlükler sadece devletlerin müdahalesine karşı değil aynı zamanda özel kişilerin (şirketler, gerçek kişiler) eylemlerine karşı da korunmalı.

Yukarıda anılan Pavlov kararında, Yargıç Krenc, son gelişmeleri de dikkate alan görüşünde,

“uluslararası düzeydeki önemli ve yakın tarihli gelişmeleri göz ardı etmek bana göre zor görünmektedir. Bu gelişmeler arasında, BM Genel Kurulu tarafından 28 Temmuz 2022 tarihinde kabul edilen Karar (A/76/L.75) dikkate alınmalıdır. Bu Karar, “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkını bir insan hakkı olarak” açıkça tanımaktadır.

Ayrıca, “iklim değişikliğinin etkisi, doğal kaynakların sürdürülebilir olmayan yönetimi ve kullanımı, hava, toprak ve su kirliliği, kimyasalların ve atıkların sağlıklı olmayan yönetimi, bunun sonucunda ortaya çıkan biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistemler tarafından sağlanan hizmetlerdeki düşüşün temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreden yararlanmayı engellediğini ve çevresel zararın tüm insan haklarından etkili bir şekilde yararlanılması üzerinde hem doğrudan hem de dolaylı olumsuz etkileri olduğunu” belirterek çevrenin korunması ile insan hakları arasındaki bağlantıyı açıkça teyit etmektedir. Başka bir deyişle, Mahkeme’nin daha önce de tespit ettiği gibi[28], insan hakları ve çevre özünde birbiriyle ilişkilidir.”

diyerek, BM Genel Kurulu tarafından 28 Temmuz 2022 tarihinde alınan kararın önemini vurgulamış ve Avrupa Konseyi’ne üye tüm Devletlerin bu karar lehinde oy kullandıkları, Rusya’nın çekimser kaldığını, bunun da üye devletler arasında açık bir ortak zemin olduğunu gösterdiğini, eklemiştir.

BM Genel Kurulu’nun Çevre Hakkını Tanıyan Kararı

BM Genel Kurulu’nun 28 Temmuz 2022 tarihli kararı, uluslararası çevre hukuku açısından son derece önemlidir. Karar ile BM Genel Kurulu;

  • Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkını bir insan hakkı olarak tanır,
  • Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkının diğer haklarla ve mevcut uluslararası hukukla ilgili olduğunu kaydeder,
  • Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkının desteklenmesinin, uluslararası çevre hukuku ilkeleri uyarınca çok taraflı çevre anlaşmalarının tam olarak uygulanmasını gerektirdiğini onaylar,
  • Devletlere, uluslararası kuruluşlara, ticari işletmelere ve diğer ilgili paydaşlara politikalar benimsemeye, uluslararası işbirliğini geliştirmeye, kapasite geliştirmeyi güçlendirmeye ve çocuklar için temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre sağlama çabalarını büyütmek için iyi uygulamaları paylaşmaya devam etme çağrısında bulunur.

Çin, Rusya ve İran Genel Kurul’da çekimser oy kullanmıştır. Rusya temsilcisi, neden çekimser kaldıklarını;

“.. ne evrensel çevre anlaşmalarının ne de uluslararası insan hakları anlaşmalarının temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre veya benzeri kavramları ele almadığını, böyle bir hakkın, devletler tarafından onaylandığı şekliyle münhasıran uluslararası anlaşmalarda tanınması ile yasal olarak tanınan bir haktan bahsetmenin mümkün olacağını, BM Genel Kurul kararı yönteminin hukuki açıdan tartışılabilir olduğunu ve olumsuz sonuçlar doğurabileceğini, bu çerçevede taslağı desteklememekle beraber konunun öneminin farkında olarak, çekimser kaldıklarını..”.

şeklinde açıklarken, Çin temsilcisi de;

“… ülkesinin ulusal insan hakları eylem planının çevre haklarıyla ilgili bir bölüm içerdiğini, Çin’in, BM’nin çevresel konulardaki tartışmaları teşvik etme isteklerini kabul ettiğini, çevre hakkı konusunda, özellikle de tanımı ve diğer insan haklarıyla ilişkisi konusunda herhangi bir anlaşma olmadığını, karar metninde ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklara atıfta bulunulmadığını ifade ederken, gereksiz aceleden kaçınmak için daha fazla zaman, sabır ve çaba…”

talep etmiştir.

Başvuruların Temel Unsurları

Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri / İsviçre

Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri / İsviçre (no. 53600/20) başvurusu 26 Kasım 2020 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılmıştır. Başvuranlar; yaşam koşullarını ve sağlıklarını olumsuz etkilediğini iddia ettikleri iklim değişikliği, özellikle küresel ısınmanın etkisini azaltmak için İsviçre makamlarının çeşitli başarısızlıklarından şikayet etmektedirler.

İsviçre Konfederasyonu’nun Sözleşme uyarınca yaşamı etkin bir şekilde koruma (Madde 2) ve evleri de dâhil olmak üzere özel ve aile yaşamlarına saygı gösterilmesini sağlama (Madde 8) görevlerini yerine getirmediğinden şikâyet ederken, Devlet’in iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini ele almak için gerekli önlemleri almamasıyla ilgili olarak, Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında bir mahkemeye erişimlerinin olmadığından da şikayet etmektedirler.

Başvuranlar, 2. ve 8. maddeler kapsamındaki şikâyetlerini sunabilmeleri için etkili bir iç hukuk yolunun mevcut olmadığını ileri sürerek, 13. maddenin (etkili başvuru hakkı) ihlal edildiğinden de şikâyetçi olmuşlardır.

AİHM Dairesi, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 41. maddesi uyarınca davaya öncelik tanınmasına, ardından da 26 Nisan 2022 tarihinde başvuruyu Büyük Daire’nin çözümlemesi gerektiğine karar vermiştir.

Avusturya, İrlanda, İtalya, Letonya, Norveç, Portekiz, Romanya ve Slovakya Hükümetleri, listelenen kişi/kuruluşlara ek olarak, üçüncü taraf olarak yargılamaya müdahil olmuşlardır. İrlanda Hükümeti ve Avrupa Ulusal İnsan Hakları Kurumu Ağı’na (ENNHRI) üçüncü taraf olarak sözlü müdahil olma izni verilmiştir. Başvuru kapsamında, Strazburg’daki mahkeme binasında 29 Mart 2023 tarihinde kamuya açık bir duruşma düzenlenmiştir.

Carême / Fransa

Carême / Fransa (no. 7189/21) başvurusu 28 Ocak 2021 tarihinde yapılmıştır. Başvuran eski belediye başkanı; Fransa’nın iklim değişikliğiyle mücadele etmek için yeterli adımları atmadığını ve bu başarısızlığın, özellikle 2030-40 döneminde Grande-Synthe belediyesinin maruz kalacağı iklim değişikliği kaynaklı sel riski ile ilgili olarak, yaşam hakkının ve özel ve aile hayatına ve konutuna saygı hakkının ihlaline yol açtığını iddia ederek, Sözleşme’nin 2. (yaşam hakkı) ve 8. (özel ve aile hayatına saygı hakkı) maddeleri ile korunan hakların ihlal edildiğini, savunmuştur.

Davanın görüldüğü Daire, 31 Mayıs 2022 tarihli kararıyla başvuruyu Büyük Daire’nin çözümlemesi gerektiğine karar vermiştir.

Avrupa Ulusal İnsan Hakları Kurumu Ağı (ENNHRI); Our Children’s Trust (OCT); ve Oxfam France ve Oxfam International ve iştirakleri (Oxfam) kurumlarına yargılamaya 3.taraf olarak katılma hakkı verilmiş ve bu dosyada da Strazburg’daki mahkeme binasında 29 Mart 2023 tarihinde kamuya açık bir duruşma düzenlenmiştir.

Duarte Agostinho ve Diğerleri / Portekiz ve 32 Diğerleri

Duarte Agostinho ve Diğerleri / Portekiz ve 32 Diğerleri (no. 39371/20) başvurusu 7 Eylül 2020 tarihinde yapılmıştır. Başvuranlar Merinhas (Pombal belediyesi), Leira ve Sobreda’da (Almada belediyesi) yaşayan 1999-2012 yılları arasında doğmuş altı Portekiz vatandaşı olup Sözleşme’nin özellikle 2. (yaşam hakkı), 3. (kötü muamele yasağı), 8. (özel ve aile hayatına saygı hakkı) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerine dayanarak, davalı Devletlere atfettikleri iklim değişikliğinin mevcut ve gelecekteki ciddi etkilerinden şikayet etmektedirler.

Başvuruya bakan Daire, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 41. maddesi uyarınca başvuruyu öncelikli olarak ele almaya karar vermiş, ardından da 28 Haziran 2023 tarihli kararıyla başvuruyu Büyük Daire’nin çözümlemesi gerektiğine karar vermiştir.

Çok sayıda kurum ve kuruluş yargılamaya üçüncü taraf olarak müdahil olmuş ve Strazburg’daki Mahkeme binasında 27 Eylül 2023 tarihinde kamuya açık bir duruşma gerçekleştirilmiştir. Duruşmada, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu şikayet edilen devletler savunmalarını sunmuşlardır.

AİHM İklim Davalarına Yön Verecek; Ne Beklemeliyiz?

Başvuruların “öncelikli” olduğuna ve Büyük Daire’nin çözümlemesine dair kararlar, bu 3 başvuruda verilecek kararın ciddi etkileri olacağını düşündürtüyor. Ayrıca, başvurulara pek çok devlet ve STK’nın 3.taraf olarak katılmasına karar verilmesi, verilen kararların tüm aktörelerin görüşüne dayalı olarak alındığını söylemeye imkan verecek. Bu da özellikle çevre STK’ları açısından beklentiyi büyüten bir faktör.

Öte taraftan, özellikle Duarte Agostinho ve Diğerleri / Portekiz ve 32 Diğerleri (no. 39371/20) başvurusunda, iç hukuk yolları işletilmeden, doğrudan 33 devlet aleyhine başvuru yapılmış olması, Mahkeme’nin öncelikle bir kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapmasını zorunlu kılacak görünüyor. Sözleşme’nin,

“Bu Sözleşme veya protokollerinde tanınan haklarının Yüksek Sözleşmeci Taraflar’dan biri tarafından ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu öne süren her gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye başvurabilir.”

hükmünü içerir 34.maddesi ile “kabul edilebilirlik” koşullarını düzenleyen ve

“Mahkeme’ye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren dört aylık bir süre içinde başvurulabilir.

Başvurunun konu bakımından Sözleşme veya Protokollerinin hükümleriyle bağdaşmaması, dayanaktan açıkça yoksun veya bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olması, veya; Başvurucunun önemli bir zarar görmemiş olması; meğer ki Sözleşme ve Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına saygı ilkesi başvurunun esastan incelenmesini gerektirsin

hükmünü içerir 35.maddesi birlikte ele alındığında, bu başvurunun kabul edilemez bulunması da ciddi bir olasılık olarak görünmektedir. Elbette ki, Mahkeme’nin bu sonuca varmakla beraber gerekçesinde “yön gösterici” bir hukuk yaklaşımı ortaya koyması, devletlerin yükümlülüklerini ve bu yükümlülüklerin sınırını çizmesi de mümkün. Bekleyip, göreceğiz.

 

Benzer Yazılar

Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Gezegenin Yasal Kalkanı Olabilir mi?
sıcaklık artışı ve MS
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Yapay Zeka Çağında Avukatlık...
Bir Dava, Bernard Lewis ve 106 Yıllık Kırgınlık
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?
Sıcaklık Artışı ve MS: AİHM'de Çarpıcı İklim Davası
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Türkiye İşçi Hukuku
Danışıklı Alt İşverenlik Uygulamaları
Kolektif Sendika Özgürlüğü; Abdullah Şahin vd Kararı Analizi