Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-

Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-

Giriş

Kadınlar geçmişten bu yana, erkek egemen toplumların sosyokültürel gerçekleriyle mücadele ederek kazanımlar elde etmiş, toplumsal ve biyolojik cinsiyet rolleri nedeniyle çalışma hayatında dezavantajlı grup haline gelmelerinin yol açtığı eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için düzenlemeler yapılmasını sağlamışlardır. Söz konusu kazanımları daha iyi anlayabilmek için geçmişten günümüze gerçekleştirilen düzenlemeleri ve gelinen noktada güncel mevzuat ve içtihadı incelemek faydalı olacaktır.

Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak

İlk Çağlarda Eğitim ve Çalışma Hayatında Kadınlar

Hypatia Teaching in Alexandria, Robert Trewick Bone, 1790-1840, via the Yale Center for British Art; with A Portrait of Hypatia, by Jules Maurice Gaspard, 1908, Via Project Gutenberg

Orta Çağ öncesinde akademide eğitim görmek ve çalışmak kadınlar için alışılagelmiş bir durum olmamakla birlikte mümkündü. Antik Mısır’da, Antik Yunanistan’da ya da Roma İmparatorluğu döneminde, zamanının önde gelen kadın doktorları, mimarları, filozofları olmuştur. 

Orta Çağ’ın feodal toplumunda okullar ve üniversiteler giderek kilisenin talimatlarına uymaya başladıktan sonra, kadınların eğitim görebilmeleri neredeyse asırlar sonra, aileleri bir manastıra para yardımı ya da herhangi bir mal devrettikleri takdirde mümkün olmuştur.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Jan_Amos_Comenius

Kadınların eğitimi için tarihteki en önemli öncülerden birisi, bilginin nasıl yayılacağı konusundaki “Omnes, omnia, omnino (Herkes her şey hakkında bütün bilgileri öğrenmek zorundadır) ifadesiyle Bohemya Kardeşler Cemiyeti piskoposu Jan Amos Comenius olmuştur.

Aydınlanma Dönemi

Aydınlanma Çağı ile birlikte devlet okulu ve genel zorunlu eğitim düşüncesi yayılmaya başladığında, kadınların bu zorunlu eğitime dahil edilip edilmemesi tartışılmaya başlanmış, bu zamana kadar diploma almalarının yalnızca yüksek kız okullarında mümkün olduğu kadınların, ev kadınlığı ve ev ekonomisi gibi alanlar dışında mesleki eğitime de dahil olmaları gündeme gelmiştir.

Kadınlar için vatandaşlık hakkının talep edilmesinden sonra, ilk kadın hareketlerinin talepleriyle birlikte, o zamana kadar sadece erkeklerin yararlandığı mesleki eğitime kadınların da gidebilmeleri talep edilmiştir. Özellikle kadınların üniversitede eğitim görebilmeleri bir asır boyu tartışılmış ve karşı çıkılmıştır. İzin verilmeden önce kadınların fiziksel yapıları ve düşünsel yetilerinin böyle bir eğitim için yeterli ve uygun olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. 

1840 yılında ilk kadın öğrenci dinleyicileri Zürih Üniversitesi’ne gelmiş ve 1863’den itibaren kayıtlar artmıştır. Örneğin, 1892 yılında yazar Ricarda Huch tarih konulu çalışmasıyla Zürih Üniversitesi’nden mezun olmuştur. 1849 yılında ilk kadın yüksek öğrenim kurumu olan Londra Üniversitesi kurulmuş ve 1870-1894 yılları arasında neredeyse bütün Avrupa genelinde kadın eğitimi çalışmaları devam etmiştir.

Akademide varlıklarını bu şekilde sağlayan kadınların üretim hayatı içinde yer almaları insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmasına karşın ücret karşılığı çalışmaya başlamaları 19. yüzyılda sanayi devrimi ile birlikte yeni ve ucuz işgücüne ihtiyaç duyulmasıyla başlamıştır. 

Kadınların çalışma hayatına girişleri üzerindeki önemli etkenlerden biri de savaşlardır. Hemen tüm ülkelerde, o tarihe dek asli görevi ev işi olan kadınlar cepheye giden erkeklerin yerine işgücüne girmişlerdir. 1914-18 yılları arasında sadece İngiltere’de 1 milyon 345 bin kadın çalışma yaşamına katılmıştır.

https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Women_at_work_during_the_First_World_War_Q27873.jpg

Osmanlı’da Kadınların Çalışma Hayatına Katılımı

Osmanlı’da da kadınların çalışma hayatına katılımı sanayi devrimi ile ivme kazanmıştır. Osmanlı toplumunda kadınlar, kırsal alanda ve şehir yaşamında önemli bir yere sahip olup ekonomik hayatın içinde yer almışlardır. Toplum yaşamının getirdiği durumlar, zaman içinde bu katlımın oranında değişmelere neden olmuştur. 

Köylerde tarımsal faaliyetlerin azalması ve köylerin celali isyanları ile boşalmaya başlaması ve şehir nüfusunun artması şehirde işsizlik faktörünü doğurmuş, bu durumdan kadınlar da etkilenmiştir. İşgücü ile çalışabilecekleri alanlara yönelen kadınlar birçok engelle karşılaşmıştı. Bu dönemde kadını toplumsal hayattan uzaklaştırmak üzere birçok ferman çıkarılmış, buna rağmen kadınların uzmanlık alanına giren bazı alanlar yine kadınlar tarafından yürütülmeye devam etmiştir. Kadın ve erkeğin toplum içinde farklı mekanlarda yaşamaları bazı meslek gruplarının tarafından uygulanmasını zaruri kılmaktaydı. Sağlık ve eğitim bu alanlardan bazılarıydı.

Kronolojik olarak bakacak olursak;

  • Kamu alanında ilk kez “ebelik mesleği” ile göreve başlayan kadınlar için Tanzimat (1839) ile birlikte eğitimde çağdaşlaşma hareketleri başlıyor.
  • Abdulaziz (1861-1876) zamanında orta öğretimde “İnas Rüşdiyyeleri” (kız ortaokulları) açılarak (1862-1863) kız çocuklarının eğitilmesi olanağı sağlanıyor ve kızlara özgü bir “öğretmen okulunda” eğitimin “Kuran’ın ezberlenmesi” olarak belirlenmesi emrediliyor.
  • XIX. Yüzyıl sonuna doğru lise derecesine yükseltilen kız çocuklarının eğitimi, 1870 yılında açılan ilk “kız öğretmen yetiştirme okulları” (Darülmuallimat) ile devam etmiş; 1872 de ilk kadın “öğretmen” , 1882’de ilk kadın “okul yöneticisi” çalışma hayatında görev almıştır.
  • Rusya Müslümanlarından oluşan bir grup kadının “feminist” hareketi yaygınlaştırmak amacıyla çıkardıkları “Alem-i Nisvan” (Kadınlar Alemi) adlı gazete dikkat çekiyor. Ancak, bu hareket daha çok “eğitim” ve “oy hakkı” konusunda “eşitlik” talebinde bulunuyor; buna karşılık, sanayi kesiminde çalışan kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi üzerinde durulmuyor.
  • 1913 yılında kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başlıyor.  
  • 1915 yılında ilk defa İstanbul Tıp Fakültesi kapılarını “kız öğrencilere” de açıyor; fakat, eğitimleri “erkeklerden ayrı sınıflarda” gerçekleştiriliyor.
  • 1919 yılında ise “…kadınlara iş bulup kendilerini namuslu olarak hayatlarını kazandırmaya alıştırarak himaye ve izdivaçlarına delalet etmek…” amacıyla “İslam Kadınlarını Çalıştırma Derneği” kuruluyor. 
  • Özellikle 1911-1923 yılları arasında süren Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sırasında erkeklerin “seferberlik” nedeniyle askere alınmaları ve dolayısıyla erkek nüfusunda meydana gelen azalmalar, aile ve toplum hayatını sürdürebilmek amacıyla kadınların çalışma hayatında geniş ölçüde yer alarak “çalıştırılmalarını” zorunlu kılıyor. Savaşa giden erkeklerden boşalan Devlet dairelerinde toplu olarak kadınların alınmaları yanında, ticaretten fabrikalara, yol yapımından sokak temizliğine, berberlikten terziliğe bütün işlerde kadınlar çalışmaya başlıyor. Bu gelişmeler, ister istemez Kurtuluş Savaşını ve özellikle Cumhuriyetin ilanını müteakip kadınlara çağdaş hakların tanınmasını zorunlu kılıyor.

Savaş yıllarında başta Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’ın kurduğu Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi ismindeki dernek olmak üzere kadınların istihdam edilmesi için çeşitli dernekler görev almıştır. Basında kalem oynatan aydınlar ve bu gibi derneklerin de yardımıyla kadınlar devlet dairelerinde, Osmanlı Bankası gibi özel kuruluşlarda memur olarak, eğitim kurumlarında ise öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır.

Kadınların çalışma hayatına girmesini destekleyen aydınların yazılarıyla ve kadın hareketine gönül vermiş kadınların çabalarıyla birlikte yalnızca savaş yıllarında sefaletle boğuşanlar değil, kamusal alanda ekonomik bağımsızlık kazanmak isteyen kadınlar da çeşitli işlerde görev almaya başlamıştır.

Cumhuriyet Döneminde Kadın Çalışanlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ nun kabul edilmesiyle eğitim tek sistem altında toplanmış ve kadınlarla erkeklere eğitimde eşit imkânlar sunulmuştur. Bu eşit imkanlar kadınların kamu alanlarına dahil olmasını kolaylaştırmış, öyle ki kadınların cumhuriyetin ilk yıllarında siyasete de katılmaya başlamışlardır. 

İlk kadın milletvekilleri

8 Şubat 1935’te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi. 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

1936 tarihli İş Kanunu iş hayatında kadına resmi olarak alan tanıdığı gibi, kadının işçi olarak özlük haklarını tanımlaması açısından da oldukça kıymetlidir. Nitekim kanunun 25. Maddesi ile doğum izni tanınmıştır.

Madde 25 1) Kadın işçilerden gebe olanların, doktor muayenesi neticesinde, doğumun vuku bulması muhtemel görülen tarihten üç hafta evvel ve doğumdan sonra üç hafta müddetle çalışmaları yasaktır. Gerek doğumdan önce ve gerek sonraki mecburî izin müddetleri sıhhî lüzum halinde altışar haftadan ceman on iki haftaya kadar uzatılabilir.

Kanun emziren kadın işçiler için de düzenleme getirmiş, emzirme sürelerinin çalışma süresinden sayılacağını belirtmiştir. 

Madde 40 d) Emzikli kadın işçilerin çocuklarına süt vermek için tayin edilecek olan zamanlar; 

35, 36 ve 37 nci maddeler mucibince tesbit edilmiş bulunan günlük kanunî çalışma müddetleri içinde sayılır ve bu sebeplerden dolayı işçi ücretleri hiç bir türlü eksiltmeye uğratılamaz.

ILO Sözleşmeleriyle de getirilen; kadınların yer altı işlerinde çalışamayacağına ilişkin düzenlemeye kanunda yer verilmiştir. 

Madde 49 — Maden ocakları işleri, kablo döşenmesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde, 18 yaşı doldurmamış erkek çocukların veya istisnasız her yaştaki kız ve kadınların çalıştırılmaları yasaktır.

Güncel İş Kanunumuzda bulunmayan geceleyin kadın işçi çalıştırılmasına ilişkin düzenlemeye de 1936 tarihli İş Kanunu’nda yer verilmiştir.

Madde 50 — I – Sanayia aid işlerde 18 yaşı doldurmamış erkek çocuklarla her yaştaki kız ve kadınların gece çalıştırılmaları yasaktır. 

Yine kanunla ilk kez analık sigortası (doğum yardımı) düzenlenmiştir.

Madde 107 — İşçi sigorta idaresi, ilk önce ” iş kazasile meslekî hastalıklar,, ve “Analık,, sigortalarını yapar.

1967 yılında ülkemizde kabul edilen ILO Sözleşmeleri ile eşit işe eşit ücret düzenlemesi getirilmiş; ücrette cinsiyete dayalı ayrımcılığın önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Madde 2  Her üye, ücret hadlerinin tesbitiyle ilgili olarak yürürlükte bulunan usullere uygun yollardan, eşit değerde iş için erkek ve kadın işçiler arasında ücret eşitliği prensibini teşvik ve bu prensibin bütün işçilere uygulanmasını, sözü edilen usullerle telifi kabil olduğu nispette temin edecektir.

29 Kasım 1990’da, kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir.

2004 yılında doğum izinlerinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler yapan “Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir.

Güncel Mevzuatta Kadın Çalışanlara İlişkin Düzenlemeler

Kadınların çalışma hayatına katılımının zaman içinde artış göstermesi; mevcut düzenlemelerin gözden geçirilmesi, yeni düzenlemeler yapılması ihtiyacına sebep olmuştur. Nitekim iş hayatında, mutlak eşitlik anlamına gelmeyen, kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi amacıyla toplumsal ve biyolojik cinsiyet rollerinin dezavantajlarının önlenmesi için kadın çalışanlara pozitif ayrımcılıklar tanınmıştır.

6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigorta Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 25.02.2011 tarihinde 27857 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu yasa ile 4857 sayılı “İş Kanunu”nun 74. maddesinin birinci fıkrasında mevcut “Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir” hükmüne “Kadın işçinin erken doğum yapması halinde ise doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılmayacak süreler, doğum sonrası sürelere eklenmek suretiyle kullandırılır” cümlesi eklendi.

6111 sayılı yasa ile yeni istihdam imkanlarının sağlanması bakımından “a) 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük erkekler ile 18 yaşından büyük kadınlardan; 1) Mesleki yeterlik belgesi sahipleri için kırk sekiz ay süreyle, sigorta primleri işsizlik sigortası fonundan karşılanacaktır. 2) Mesleki ve teknik eğitim veren orta veya yüksek öğretimi veya Türkiye İş Kurumunca düzenlenen işgücü yetiştirme kurslarını bitirenler için otuz altı ay süreyle, uygulanır” hükmü getirildi.

6111 sayılı yasa ile Devlet Memurları Kanunu’nda (DMK) yapılan düzenlemeler ise:

  • 657 sayılı DMK’nın 101 inci maddesine, “Ancak, kadın memurlara; tabip raporunda belirtilmesi hâlinde hamileliğin yirmi dördüncü haftasından önce ve her hâlde hamileliğin yirmi dördüncü haftasından itibaren ve doğumdan sonraki bir yıl süreyle gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilemez. Özürlü memurlara da isteği dışında gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilemez” hükmü 2’nci fıkra olarak eklendi.
  • “Memurun eşinin doğum yapması halinde, isteği üzerine on gün babalık izni verilir” hükmü getirilerek önceki yasada “Erkek memura, karısının doğum yapması sebebiyle isteği üzerine üç gün izin verilir.” düzenlemesindeki süre uzatılmıştır.
  • Eski düzenlemede yer alan “Bir yaşından küçük çocuğunu emzirmek için günde 1,5 saat izin verilir” hükmü değiştirilerek “Kadın memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memurun tercihi esastır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
  • 657 sayılı DMK’nın 108. maddesine; “Doğum yapan memura, 104.madde uyarınca verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise, doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir” hükmü getirildi.
  • Evlat edinen memurların kullanabilecekleri izinler hakkında “Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun ana ve babasının rızasının kesinleştiği tarihten veya vesayet dairelerinin izin verme tarihinden itibaren, istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir. Evlat edinen her iki eşin memur olması durumunda bu süre, eşlerin talebi üzerine yirmi dört aylık süreyi geçmeyecek şekilde, birbirini izleyen iki bölüm hâlinde eşlere kullandırılabilir” hükmü getirildi.

2016 yılında yapılan düzenleme ile;

  • Devlet memurlarının doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen süreleri derece kademe ilerlemesinde değerlendirilecektir.
  • Analık izninin bitiminden itibaren çocuğun hayatta kalması kaydıyla birinci çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üçüncü çocuk ve diğerleri için 6 aya kadar ücretli yarı zamanlı çalışma imkânı getirilmiştir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilecektir. Çocuğun engelli olması durumunda 12 ay süre ile ücretli yarı zamanlı çalışma hakkı.
  • Açılış iznini Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan alan “Özel Kreş ve Gündüz Bakımevlerinin” faaliyete geçtiği vergilendirme döneminden itibaren beş vergilendirme dönemi gelir ve kurumlar vergisinden muaf olması,

sağlanmıştır.

2018 yılında yapılan düzenleme ile işverenin, kadın çalışanlarının her bir çocuğu için aylık brüt asgari ücretin yüzde 50’sini ödemeyi doğrudan bu hizmetleri sağlayan kreş ve bakımevlerine yapmaları kaydıyla, bu tutarın gelir vergisinden istisnası sağlanmıştır.

Yapılan düzenlemeler oldukça olumlu görünmekle beraber kadın istihdamına bakıldığında bugün hala dezavantajlı grupta olduklarını; yedek iş gücü olarak niteliksiz işlerde daha fazla çalıştırıldıklarını, hem ücret hem de kariyer ilerlemesinde eşitliğin sağlanamadığını söylemek mümkün. Nitekim kadınların çalışma hayatına katılımı artış göstermiş olmakla birlikte Türkiye’de hala birçok sektörde, yönetim kadrolarında ve siyasette kadın temsili yeterli seviyede değil.

Türkiye’de Kadın İstihdamının Dönüşümü

2018 yılı baz alınarak yapılan bir araştırmada Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranında bir artışın gözlenmediği görülmüştür. Öyle ki, Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranının 1988 yılında yüzde 30,6, tam 30 yıl sonra yani 2018 yılında ise yüzde 29,4 olduğunu görüyoruz. (TÜİK).

Ancak istihdam oranları ne kadar stabil ise, kompozisyonunun, ekonomik ve sosyal dönüşümlerle bir o kadar dinamik olduğunu gözlemlemek mümkün. Bir başka deyişle, 1980’lerden günümüze, çeşitli sosyal ve ekonomik değişimler neticesinde iş piyasasında kadınların sektörel katılımlarının değişkenlik gösterdiğini gözlemliyoruz.

Tarım istihdamındaki daralma, iç göç ve hızlı kentleşme, kadınların yükseköğretime katılım düzeylerindeki görece artış başta gelmekle birlikte, ekonomik krizler ve değişen sosyopolitik yaklaşımlar da kadınların sektörel katılımlarındaki değişkenliğin nedenlerinden bazılarıdır. 

Kadınların yükseköğretime katılımlarındaki artışın istihdamdaki yansımaları profesyonel ve yardımcı profesyonel mesleklerde çalışan kadın oranlarının 1988’de yüzde 5,7’den 2018’de yüzde 21’e yükselişiyle yorumlanabilir. 

Kadınların istihdam bazında toplumsal statülerine bu değişimler ışığında bakıldığında ise profesyonel ve yardımcı profesyonel mesleklerde artan katılım oranı olumlu bir resim çizerken kadınların değişmeyen istihdam örüntülerinin en belirgin öğesi olan karar verici pozisyonlar dikkat çekmekte; bir başka deyişle yönetici kategorisinde sabit bir katılım oranı olduğu görülmektedir: 1988’de yönetici pozisyonunda çalışan kadınların oranı yüzde 0,3 iken 2018’de bu oran yüzde 2,5’tir (TÜİK, 1988, 2018).

Çalışma hayatında kadın katılımının bugün hala özellikle yönetici kadrolarında düşük oranlarda olduğunu söylemek mümkün. Yalnızca Türkiye’de değil, küresel bir bakışla birçok ülkede kültürel, biyolojik ve benzer nedenlerle kadınlar çalışma hayatında hala dezavantajlı grup olmayı sürdürüyorlar.

Dünya Bankası Tarafından Yayınlanan Kadın, Çalışma Hayatı ve Yasalar 2019 Raporuna Göre Sadece Altı Ülke Kadın ve Erkeğe Eşit Yasal Çalışma Hakkı Veriyor

Son 10 yıldır, dünyanın tüm ülkelerinde çalışma yaşamında kadınlara yönelik adalet ve eşitlik gelişimini detaylı olarak analiz eden Dünya Bankası, 2019 raporunda 187 ülkenin yasal gelişimini göz önüne aldı. Raporda kadınların çalışma yaşamları boyunca yüz yüze oldukları, girişimcilikten emekli aylığına kadar uzanan sekiz gösterge değerlendirildi. Bu sekiz göstergenin tamamını sadece sekiz ülkenin hayata geçirdiği belirlendi.

Yasalar önünde altı ülke, kadının çalışma hayatındaki yerini yasalarla destekliyor olsa da, bu ülkelerde bile ücret eşitsizliğinin olduğu ortaya kondu. Ücret, raporun en önemli bariyeri olarak kabul ediliyor ve İsveç’te bile kadınlar eşit pozisyondaki erkeklere oranla %5 daha az kazanıyorlar. İngiltere’de bu oran %8’e ulaşıyor.

OECD ülkeleri bazında incelendiğinde de cinsiyete dayalı ücret farklarının devam ettiği görülüyor. 2021 ile 2022 yılları arasında 33 OECD ülkesinin 20’sinde cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan ücret farklarının artış gösterdiği 2024 Kadın Çalışma Hayatı Endeksi ile yayımlandı.

OECD ülkelerinde cinsiyete dayalı ücret farkının %13,5 olduğu görülüyor.

Bugün hala kadınların çalışma hayatında eşit koşullar altında çalışabilmesi için düzenlemeler yapılması gündemdeyken, mevcut düzenlemelerin geliştirilmesinin yanı sıra, hem iş yerinde hem de toplumda kültürel birtakım kodların değiştirilmesi ve toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan dezavantajı azaltıcı tutumda içtihadların artması gerekmektedir.

Bu noktada hem ulusal hem de uluslararası içtihatlarda kadın çalışanlara ilişkin olumlu kararları incelemekte fayda var.

AİHM Kararı; Konstantin Markin v. Rusya

Rus hukukunda sivil sektörde çalışan anne ve babalar, ergin olmayan çocukları ile ilgilenmek için üç yıllık izin alabilmekte, bu durum kadın askeri çalışanlar için de uygulanmaktadır. Radyo operatörü olarak orduda çalışan başvurucu boşandıktan sonra üç çocuğuyla ilgilenebilmek için istediği izin reddedilince dava açmış; ilgili düzenleme erkek askeri personele uygulanmadığından dava reddedilmiştir.

Başvurucu, yürürlükteki mevzuatın Anayasa’daki eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi başvurucunun talebini reddetmiştir ve erkek askerlere babalık izni verilmesinin yasaklanmasının, askerlerin özel hukuki statülerinden ve yüksek oranda askerin kendi görevlerini yerine getirme imkansızlığına düşmesini engelleme zorunlulundan kaynaklandığını belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi, kadınların orduda temsil edilmelerinin zayıf olmasından ve doğuma bağlı olarak kadınlara biçilen özel sosyal rolden dolayı, babalık izni hakkının kendilerine istisnai olarak verildiğini açıklamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürülen olayda (Konstantin Markin v. Rusya, Başvuru No:30078/06)) Mahkeme, bugün cinsiyetler arasındaki eşitliğin gelişmesinin Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin önemli bir amacı olduğunu ve sadece çok güçlü nedenlerin cinsiyete dayalı farklı muameleyi, Sözleşme ile uyumlu hale getirdiğini belirtmektedir. Özellikle belirli bir ülkede çoğunluğun sosyal davranışlarına veya genel düzenle ilgili geleneklere referans yapma bu farklı muameleyi haklı kılmaya yetmemektedir;

Hükümetin öne sürdüğü gibi Mahkeme, bu farklı muamelenin kadının çocuğun eğitiminde oynadığı rol ile haklı gösterilebileceğini kabul etmemektedir. Çağdaş Avrupa toplumu, çocukların eğitimi konusunda kadınlar ile erkekler arasında paylaşımın daha eşit bir şekilde yapılması konusunda gelişmiştir ve babaların rolü genç yaştaki çocuklar nezdinde iyi bir şekilde kabul edilmiştir. Rusya dahil olmak üzere, Avrupa ülkelerinin çoğunda, mevzuat bundan böyle, özel sektörde erkeklerin kadınlar gibi babalık izni alabilmelerini öngörmektedir ve önemli sayıda taraf devlette, hem kadın askerler hem de erkek askerler babalık izni hakkına sahiptirler.

Söz konusu farklı muamele, kadınlar lehine bir pozitif ayrımcılık olarak kabul edilemez çünkü açıkça, kadınların toplumda maruz kaldıkları dezavantajlı durumu düzeltme amacında değildir. Ama bu farklı muamele cinsiyete bağlı negatif anlayışları devam ettirme amacındadır ve hem kadınların kariyeri hem de erkeklerin aile yaşamları için bir engel teşkil etmektedir. Kısacası toplumda cinsiyetler arasında rollerin geleneksel olarak paylaşılması, orduda çalışanlar dahil olmak üzere erkeklerin babalık izninden muaf olmalarını haklı gösteremez.

İstihbarat amaçlı alanda radyo operatörü olan başvurucunun görevi erkek askerler ve kadın askerler tarafından yerine getirilebilmektedir. Bu anlamda başvurucunun ünitesinde, işine denk gelen başka işlerin, şartsız olarak üç yıllık babalık izni hakkı olan kadınlar tarafından yerine getirilmesi anlamlıdır. Dolayısıyla başvurucu, mantıklı veya objektif bir neden olmaksızın cinsiyete dayalı bir ayrımcılığa maruz kalmıştır. Cinsiyete dayalı ayrımcılığın temel önemi dikkate alındığında, başvurucu orduda çalıştığı için, ayrımcılığa maruz kalmama hakkından feragat ettiğini kabul edemeyiz. 

Sonuç : ihlal (onaltıya karşı bir oyla)

AİHM’in ihlal kararında da görüldüğü üzere, Avrupa’da toplumsal cinsiyet eşitliği için geniş perspektifli bir ilerleme kaydedilmektedir. Karar toplumsal cinsiyet rollerinin geleneksel olarak paylaştırılmasında, erkeklerin babalık izni gibi birtakım haklardan mahrum kalmasının yol açtığı problemleri kadınlar açısından görmüş olması nedeniyle de kıymetlidir.

Geleneksel bir anlayışla çocuğun bakımı gibi ev içi emek rollerinin kadına yükletilmesi, erkeklerin ebeveynlik haklarından yararlanmasını engellediği gibi, kadının sosyal ve çalışma hayatında dezavantajlı durumda kalmaya devam etmesi anlamına gelmektedir. 

Unutmamak gerekir ki, toplumsal cinsiyet eşitliği herkes için gereklidir.

Benzer Yazılar

Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Gezegenin Yasal Kalkanı Olabilir mi?
sıcaklık artışı ve MS
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Çevre Enerji İkileminde Termik Santraller
Cumhurbaşkanlığı Örgütlenmesi
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?
Sıcaklık Artışı ve MS: AİHM'de Çarpıcı İklim Davası
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Türkiye İşçi Hukuku
Danışıklı Alt İşverenlik Uygulamaları
Kolektif Sendika Özgürlüğü; Abdullah Şahin vd Kararı Analizi