AYM, AİHM Kararları ile Kuşaklararası Adalet İlkesi Işığında Emeklilerin Örgütlenme Hakkı

Emeklilerin Örgütlenme Hakkı; AYM, AİHM Kararları ile Kuşaklararası Adalet İlkesi

Anayasa Mahkemesi’nin Emekliler Sendikası (Başvuru No: 2022/2677, Karar Tarihi: 4/2/2025) kararı, Türkiye’de emeklilerin sendika kurma hakkına ilişkin önemli bir içtihat oluşturmuştur. Başvuru, emeklilerin sendika kuramayacağı gerekçesiyle “Emekliler Sendikası” isimli örgütlenmenin kapatılmasının sendika hakkını ihlal edip etmediğine ilişkindi. Mahkeme, Anayasa’nın 51. maddesine dayanarak, sendika hakkının yalnızca “çalışanlara” tanındığını ve sendika kavramının “üyelerinin çalışma ilişkilerinde” yer alan ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak için kullanıldığını vurgulamıştır.

AYM’nin kararının özünde, sendikanın toplu iş sözleşmesi ve grev gibi işlevleri barındırdığı, bunların da aktif çalışma hayatı ile ilişkili olduğu değerlendirmesi yatmaktadır. Mahkeme, emeklilerin de korunması ve geliştirilmesi gereken hak ve çıkarlarının bulunduğunu kabul etmekle birlikte, bunların “sendika” dışındaki örgütlenme biçimleriyle de savunulabileceğini belirtmiştir. Bu karar, emeklilerin örgütlenme özgürlüğüne bir müdahale olmakla birlikte, sınırlamanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.

Emeklilerin Örgütlenme Hakkı; AİHM Kararı

AYM’nin bu yaklaşımı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Tüm Emekliler Sendikası/Türkiye (B. No: 40903/06, 19 Aralık 2017) kararında da görülmektedir. AİHM, sendika statüsünün reddedilmesini dernek kurma özgürlüğüne bir müdahale olarak değerlendirmiş, ancak bu müdahalenin kanunla öngörüldüğünü ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunu belirtmiştir. Mahkeme’ye göre, müdahale emeklilerin üyelerinin kamu menfaati alanında toplu olarak hareket etme yetkisiyle değil, sadece “sendika” adını kullanma yetkisiyle ilgilidir.

AİHM, özellikle sendika adlandırmasının dernek kurma özgürlüğünün etkin olarak kullanılması için olmazsa olmaz olmadığını vurgulamıştır. Bir derneğin toplu menfaati veya üyelerinin menfaatini savunmak için hangi hukuki yollara başvurabileceğinin ulusal kanun tarafından belirlenmesinin meşru olduğunu değerlendirmiştir. Dolayısıyla AİHM, emeklilerin başka bir adlandırma kullanarak faaliyetlerine devam edebileceklerini belirterek, müdahalenin hedeflenen amaçla orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.

Emeklilikte Uluslararası Örgütlenme Modelleri: Karşılaştırmalı Analiz

Dünyada emeklilerin örgütlenme biçimleri incelendiğinde, farklı yaklaşımlar ve modeller görülmektedir. Bu farklılıklar, ülkelerin hukuk sistemleri, sendikal gelenekleri ve emeklilik sistemlerinin yapısıyla yakından ilişkilidir.

Akdeniz modelinde, İtalya’da SPI-CGIL (İtalyan Emekliler Sendikası), İspanya’da UDP (Unión Democrática de Pensionistas) ve Fransa’da UCR-CFDT gibi emeklilere özel sendikalar yasal olarak tanınmaktadır. Bu örgütler, emeklilerin sosyal güvenlik haklarını, sağlık hizmetlerine erişimini ve yaşam standartlarını korumak için aktif siyasi mücadele yürütmektedir. İtalya’da SPI-CGIL, üye sayısı bakımından İtalya’nın en büyük sendikalarından biridir ve 3 milyona yakın üyeye sahiptir. Bu sendikalar, siyasi partilerle ilişkileri ve sokak eylemlerindeki etkinlikleriyle dikkat çekmektedir.

Akdeniz modelinde emekli sendikalarının güçlü olmasının temel nedenleri arasında güçlü sendikal gelenek ve tarihsel sınıf mücadelesi mirası, korporatist refah devleti yapısı içinde örgütlü kesimlerin kurumsal temsili, toplumsal dayanışma kültürünün güçlü olması ve politik seferberlik ve kamu politikalarını etkileme kapasitesi sayılabilir.

Kuzey Avrupa modelinde ise Almanya, İsveç, Danimarka ve Finlandiya gibi ülkelerde emekliler genellikle çalışma hayatında üye oldukları sendikaların bünyesindeki özel birimlerde örgütlenmektedir. Örneğin, Almanya’daki DGB (Alman Sendikalar Birliği) bünyesinde emekliler için özel departmanlar bulunmaktadır. Bu model, çalışma hayatından emekliliğe geçişte örgütsel sürekliliği sağlamakta ve emeklilerin sendikal hareketten kopmasını engellemektedir. Kuzey Avrupa modelinde dikkat çeken özellikler arasında güçlü kurumsal yapılar ve yüksek temsil oranı, emeklilik ve çalışma yaşamı arasında kesintisiz geçiş, sosyal diyalog mekanizmalarında emeklilerin etkin temsili ve uzlaşmacı ve kapsayıcı sendikal kültür yer almaktadır.

Anglo-Sakson modelinde, ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya’da emekliler genellikle dernek veya birlik statüsünde örgütlenmektedir. ABD’deki AARP (American Association of Retired Persons), 38 milyon üyesiyle dünyanın en büyük emekli örgütüdür.

AARP, yaşlı ve emeklilere yönelik çeşitli hizmetler sunan, lobicilik faaliyetleri yürüten, ancak sendika niteliği taşımayan bir sivil toplum kuruluşudur. Anglo-Sakson modelinin özellikleri arasında sivil toplum odaklı yaklaşım, hizmet sunumu ve lobicilik faaliyetlerinin öne çıkması, politik tarafsızlık iddiası ve pragmatik yaklaşım ile yüksek üyelik oranları ve güçlü finansal yapı bulunmaktadır.

Asya modelinde ise Japonya, Güney Kore ve diğer Doğu Asya ülkelerinde emeklilerin örgütlenmesi genellikle daha kısıtlıdır. Japonya’da emekliler için çeşitli dernekler bulunmakla birlikte, bunlar daha çok sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemekte, politik etkileriyse sınırlı kalmaktadır. Güney Kore’de, Türkiye’deki gibi, sendika hakkı aktif çalışanlara tanınmıştır. Asya modelinin temel özellikleri arasında aile dayanışmasına dayalı geleneksel emeklilik anlayışı, örgütlü mücadeleden çok bireysel ve aile içi çözümler, devlet otoritesine karşı daha itaatkâr yaklaşım ve sosyal etkinlik odaklı, politik taleplerden uzak yapılanma yer almaktadır.

Türkiye’de emeklilerin örgütlenme yapısı, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça parçalı ve dağınık bir görünüm sergilemektedir. Bu durum, emeklilerin tek bir güçlü ses olarak temsilini zorlaştırmakta ve hak savunuculuğu kapasitesini zayıflatmaktadır.

Türkiye’deki emekli örgütlenmesi, genellikle emeklilerin önceki meslekleri veya bağlı oldukları kurumlar temelinde şekillenmektedir. Bu parçalı yapı, genel emekli dernekleri (Türkiye Emekliler Derneği ve Tüm Emekliler Derneği), meslek temelli emekli dernekleri (Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Emekli Emniyet Müdürleri Derneği ve Emekli Öğretmenler Derneği), kurum temelli emekli dernekleri (Vakıflar Bankası, İş Bankası, Ziraat Bankası ve Türk Hava Yolları Emeklileri Dernekleri) ve sosyal güvenlik kurumu temelli emekli dernekleri (Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Bağ-Kur Emeklileri Derneği ve Emekli Sandığı Emeklileri Derneği) şeklinde sınıflandırılabilir.

Bu parçalı yapı, emeklilerin ortak sorunları etrafında birleşmesini ve güçlü bir baskı grubu oluşturmasını engellemektedir. Özellikle farklı sosyal güvenlik kurumlarından emekli olanlar arasındaki ayrımlar, ortak paydada buluşmayı zorlaştırmaktadır.

Temsiliyet ve Etki Kapasitesi Sorunu

Türkiye’de yaklaşık 16 milyon emekli, dul ve yetim bulunmaktadır. En büyük emekli örgütü olan TÜED‘in 900 bin üyesi, toplam emeklilerin yaklaşık %5,6’sını temsil etmektedir. Bu düşük örgütlenme oranı, emeklilerin haklarını savunmada önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır. TÜED, Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesindeki Sosyal Güvenlik Danışma Kurulu’nda emeklileri temsil etmekte ve AB Yaşlılar Platformu’nda gözlemci üye olarak yer almaktadır. Ancak bu temsiliyetin yasal güvencesi sınırlıdır ve büyük ölçüde idarenin takdirine bağlıdır.

Emekli derneklerinin temsil kapasitesindeki diğer sorunlar arasında, emekli aylıklarının belirlenmesinde sistematik bir danışma mekanizmasının olmaması, temsiliyet için gereken finansal ve teknik kapasitenin yetersizliği, profesyonel kadro eksikliği ve gönüllülük esasına dayalı faaliyet yürütme zorunluluğu, medya ve kamuoyunda görünürlük sorunu ile sosyal güvenlik politikalarının şekillendirilmesinde sınırlı etki bulunmaktadır. Bu faktörler bir araya geldiğinde, emekli örgütlerinin etkinliğini sınırlamakta ve emeklilerin haklarını savunma kapasitesini zayıflatmaktadır.

EYT Sonrası Yeni Bir Kategori: Emekli-Çalışanlar ve Örgütlenme İhtiyaçları

EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) düzenlemesi, Türkiye’deki emeklilik sisteminde önemli bir değişime yol açmış ve emekli-çalışan olarak tanımlayabileceğimiz yeni bir sosyal kategori ortaya çıkarmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, EYT düzenlemesi sonrası yaklaşık 2,5 milyon kişi emekli olmuş, bunların önemli bir kısmı aktif çalışma hayatına devam etmektedir.

EYT düzenlemesi, emeklilik için gerekli prim gün sayısını ve sigortalılık süresini tamamlamış, ancak yaş şartını sağlayamamış kişilerin yaş şartı aranmaksızın emekli olabilmelerini sağlamıştır. Bu düzenleme sonucunda çoğunluğu 40-55 yaş aralığında olan 2,5 milyon kişi emeklilik hakkı kazanmıştır. Bu kişilerin %60’tan fazlası emekli olduktan sonra çalışmaya devam etmektedir. Emekli oldukları halde çalışmaya devam edenler genellikle düşük emekli aylığı nedeniyle bu tercihi yapmaktadır. Bu grup, hem emekli hem de çalışan statüsüne sahip olduğundan, her iki statünün de sorunlarıyla yüzleşmektedir.

Emekli-çalışanlar, hem emekli hem de çalışan olarak ikili bir statüye sahip olduklarından, mevcut örgütlenme yapıları bu grubun ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamaktadır. Bu kişiler bir yandan emekli statüsünden kaynaklanan emekli aylıklarının düşüklüğü ve enflasyon karşısında erimesi sorunu, sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan zorluklar, sosyal güvenlik haklarının korunması ve geliştirilmesi gibi sorunlarla karşı karşıyayken; diğer yandan çalışan statüsünden kaynaklanan iş güvencesi ve ayrımcılıkla mücadele, emekli olduklarından dolayı düşük ücretle ve güvencesiz çalıştırılma riski, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve işyeri haklarının korunması gibi sorunlarla da baş etmek zorundadır.

Ayrıca hibrit statüden kaynaklanan emekli çalışanların sosyal güvenlik primi yükümlülükleri, çifte vergilendirme sorunları, çalışırken alınan ücretle emekli aylığı arasındaki ilişki ve emekli çalışanların sendikal haklarının belirsizliği gibi özel ihtiyaçları da bulunmaktadır. Bu karmaşık ihtiyaçlar, emekli-çalışanların ne tam olarak emekli dernekleri ne de işçi sendikaları tarafından temsil edilebilmesini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, bu grubun örgütlenmesi için yeni ve yaratıcı modellere ihtiyaç duyulmaktadır.

Sendika Adı mı, Etkin Örgütlenme mi? Stratejik Bir Değerlendirme

AYM ve AİHM kararları ışığında, Türkiye’de emeklilerin “sendika” adı altında örgütlenmesinde ısrar etmenin pratik faydaları sorgulanmalıdır. Hukuki gerçeklik, sendika kavramının “çalışanlar” ile sınırlandırıldığını ve yüksek mahkemelerin bu yorumu desteklediğini göstermektedir. Hukuki açıdan “sendika” adında ısrar etmenin, yüksek yargı organlarının istikrarlı içtihatları değişmediği sürece başarı şansının düşük olması, hukuki mücadele için harcanacak zaman ve kaynakların örgütlenme kapasitesinin geliştirilmesine kullanılabilecek olması, kapatılma riskinin örgütlenmenin sürekliliğini tehlikeye atabilmesi ve “sendika” adını kullanma mücadelesinin içerik ve etkinlik konularını gölgeleyebilmesi gibi dezavantajları bulunmaktadır.

Diğer taraftan, mevcut yapıları güçlendirmenin halihazırda yasal olarak tanınmış örgütlenme formları üzerinden hareket edilebilmesi, derneklerin kapasite geliştirme ve etkinliğini artırma üzerine odaklanılabilmesi, yasal mevzuatta emekli derneklerinin haklarını ve yetkilerini genişletecek değişiklikler talep edilebilmesi ve tek bir çatı yapı altında birleşerek temsil gücünün artırılabilmesi gibi avantajları vardır.

AİHM’in de vurguladığı gibi, “sendika ünvanı, dernek kurma özgürlüğünün etkin bir şekilde uygulanması için olmazsa olmaz değildir.” Bu perspektiften hareketle, örgütlenmenin ismine değil, içeriğine ve etkinliğine odaklanmak daha stratejik bir yaklaşım olacaktır. Türkiye’nin mevcut hukuki çerçevesi ve emeklilerin artan demografik ağırlığı göz önüne alındığında, mevcut parçalı yapıyı avantaja dönüştürecek yeni bir örgütlenme modeli düşünülebilir. Bu model, farklı emekli gruplarının spesifik ihtiyaçlarını gözetirken, tek bir güçlü ses olarak hareket edebilecekleri bir yapı sunmalıdır.

Emeklilik Kavramının Erozyonu ve Kuşaklararası Adalet Krizi

Türkiye’de nüfusun yaşlanması, düşük doğum oranları ve popülist emeklilik politikaları, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini tehdit etmekte ve kuşaklararası adalet krizini derinleştirmektedir.

Aktif/Pasif Dengesi ve Finansal Sürdürülebilirlik

Türkiye’de aktif çalışan/emekli oranı (aktif/pasif oranı) giderek düşmektedir. 1990’larda 3,8 olan bu oran, 2025 itibarıyla 1,7’ye kadar gerilemiştir. Yani, her bir emekliyi destekleyen aktif çalışan sayısı azalmaktadır. Uluslararası standartlara göre, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olması için aktif/pasif oranının en az 4 olması gerekmektedir. EYT düzenlemesi, bu oranı daha da düşürmüş ve sistem üzerindeki finansal baskıyı artırmıştır. SGK’nın açıkları, her yıl genel bütçeden karşılanmakta ve bu durum kamu maliyesi üzerinde önemli bir yük oluşturmaktadır.

Emeklilik Kavramının Dönüşümü

Emeklilik, tarihsel olarak çalışma hayatının sonunda, bireyin çalışmadan hayatını idame ettirebilmesi için geliştirilen bir sosyal güvenlik kurumudur. Ancak günümüz Türkiye’sinde bu kavram ciddi bir dönüşüm geçirmektedir. Emekliler, yetersiz aylıklar nedeniyle yeniden çalışmak zorunda kalmakta, bu durum emekliliğin temel amacıyla çelişmektedir. Özellikle genç yaşta emekli olanlar, uzun yıllar boyunca çalışmaya devam etmekte ve emeklilik statüsünü sadece ek bir gelir kaynağı olarak kullanmaktadır.

Böylece emeklilik, çalışma hayatının sonu olmaktan çıkıp, yeni bir çalışma döneminin başlangıcı haline gelmektedir. Bu dönüşüm, emeklilik kavramının özgün anlamını ve işlevini yitirmesine yol açmakta, sosyal güvenlik sisteminin temel felsefesini zedelemektedir. Toplumsal düzeyde, emekliliğin “çalışmadan geçinebilme” anlamını kaybetmesi, sistemin meşruiyetine dair sorgulamaları da beraberinde getirmektedir.

Genç ve Orta Kuşak Üzerindeki Yük

Emekli nüfusun artışı ve erken emeklilik uygulamaları, çalışan genç ve orta kuşak üzerinde giderek ağırlaşan bir yük oluşturmaktadır. Bugünün çalışanları, geçmiş nesillere göre daha fazla prim ödemek zorunda kalmakta ve emeklilik yaşının yükselmesiyle daha ileri yaşlara kadar çalışma zorunluluğuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Ayrıca, iş piyasasında emeklilerle rekabet etmek durumunda kalan gençler, istihdam olanaklarının daralması tehlikesiyle yüzleşmektedir.

Kamu bütçesinin önemli bir kısmının sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için kullanılması, eğitim, sağlık, altyapı gibi diğer kamu hizmetlerine ayrılan kaynakların azalmasına neden olmakta, bu da genç ve orta kuşağın yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. Sonuç olarak, kuşaklararası adaletsizlik algısı güçlenmekte ve toplumsal gerilim potansiyeli artmaktadır. Emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği sorunu, yalnızca finansal bir mesele değil, aynı zamanda kuşaklar arası bir dayanışma ve adalet meselesi olarak ele alınmalıdır.

Popülist Politikaların Uzun Vadeli Maliyeti

EYT gibi popülist emeklilik politikaları, siyasi partilere kısa vadeli kazançlar sağlamakla birlikte, uzun vadede sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehlikeye atmaktadır. Bu tür politikalar, SGK’nın finansal yapısını zayıflatmakta ve sistem üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Daha da önemlisi, bugün alınan kararların maliyeti gelecek kuşaklara aktarılmakta, böylece henüz doğmamış nesiller bile dolaylı olarak borçlandırılmaktadır. Emeklilik sisteminin parametrelerinde sık yapılan değişiklikler, sistemin öngörülebilirliğini azaltmakta ve vatandaşların uzun vadeli planlamalarını zorlaştırmaktadır.

Ayrıca, sürekli değişen kurallar ve artan açıklar, vatandaşların sosyal güvenlik sistemine olan güvenini sarsmakta, bu da kayıt dışı çalışmayı teşvik edebilmektedir. Sürdürülebilir bir emeklilik sistemi için, popülist yaklaşımlardan uzak, uzun vadeli, kuşaklararası adaleti gözeten ve aktüeryal dengeleri dikkate alan politikalara ihtiyaç vardır. Emeklilik sistemi konusunda alınacak kararlar, güncel siyasi kazanımlardan ziyade gelecek nesillere sağlam bir sosyal güvenlik mirası bırakma sorumluluğuyla şekillendirilmelidir.

Sonuç: Temsil Gücü Olan, Sürdürülebilir Bir Örgütlenme İçin Yol Haritası

Emeklilerin örgütlenme hakkı, demokratik bir toplumda temel bir haktır. Ancak bu hakkın “sendika” adı altında mı yoksa “dernek” adı altında mı kullanılacağı, özünden çok biçimsel bir tartışmadır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının ortaya koyduğu hukuki çerçeve, Türkiye’de emeklilerin sendika kurma hakkının sınırlandırılmasının anayasal normlarla uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu noktada pragmatik bir yaklaşım benimsemek ve mevcut hukuki sınırlar içinde emeklilerin temsil gücünü maksimize edecek modeller geliştirmek daha akılcı olacaktır.

Türkiye’deki mevcut emekli örgütlenmesinin parçalı yapısı, bir dezavantaj olarak görülebileceği gibi, farklı emekli gruplarının çeşitli ihtiyaçlarını temsil etme potansiyeli taşıyan bir zenginlik olarak da değerlendirilebilir. Bu potansiyeli harekete geçirmek için, emekli derneklerinin bir konfederasyon çatısı altında birleştirilmesi, yasal statülerinin güçlendirilmesi ve emekli haklarının belirlenmesinde kurumsal söz hakkı elde etmeleri kritik önem taşımaktadır.

EYT düzenlemesi sonrası ortaya çıkan “emekli-çalışan” hibrit kategorisi, örgütlenme açısından yeni zorluklar ve fırsatlar sunmaktadır. Bu grubun hem emekli hem de çalışan olarak sahip olduğu çifte statü, mevcut örgütlenme modellerinin yeniden düşünülmesini gerektirmektedir. Çözüm, bu grubun spesifik ihtiyaçlarını gözeten, ancak aynı zamanda tüm emeklilerin ortak çıkarlarını savunabilecek kapsayıcı bir model olmalıdır.

Nihayetinde, emeklilerin örgütlenmesi, yalnızca güncel hakların savunulması için değil, aynı zamanda sürdürülebilir ve adil bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması için de elzemdir. Popülist politikalardan uzak, kuşaklararası adaleti gözeten, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir emeklilik sistemi, ancak tüm tarafların katılımıyla geliştirilebilir. Emekli örgütleri, bu süreçte yalnızca hak savunucusu değil, aynı zamanda sorumluluk sahibi paydaşlar olarak rol almalıdır.

Emeklilik kavramının gerçek anlamına kavuşturulması, yani emeklilerin yeniden çalışmak zorunda kalmadan, onurlu bir yaşam sürdürebilmelerinin sağlanması, toplumun ortak hedefi olmalıdır. Bu hedef doğrultusunda, emeklilerin güçlü, etkili ve sürdürülebilir örgütlenmesi, sadece emekliler için değil, tüm toplum için bir kazanım olacaktır.

Türkiye’de emeklilerin örgütlenme hakkına ilişkin tartışmalar, AYM’nin 2025 tarihli Emekliler Sendikası kararı ışığında yeni bir boyut kazanmıştır. Bu karar, emeklilerin sendika kurma hakkına getirilen sınırlamanın hukuki zeminini oluşturmakla birlikte, alternatif örgütlenme biçimlerinin önemini de vurgulamaktadır. Önümüzdeki dönemde, emekli örgütlenmesinin niteliği ve etkinliği, sadece emeklilerin yaşam standartları için değil, Türkiye’nin demografik dönüşüm sürecinde sosyal güvenlik sisteminin geleceği için de belirleyici olacaktır.

Benzer Yazılar

Avrupa'nın Elektrik Geçişi ve Türkiye'nin Süper Şebeke Vizyonu (2025 Analizi)
Trump’ın İklim Politikaları ve Türkiye’de Yeşil Söylence: Project 2025, Kuraklık ve İklim Kanunu
Sytnyk v. Ukraine Kararı: Yolsuzlukla Mücadele mi, Siyasi Tasfiye mi?
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Cumhurbaşkanlığı Örgütlenmesi
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Çevre Enerji İkileminde Termik Santraller
Avrupa'nın Elektrik Geçişi ve Türkiye'nin Süper Şebeke Vizyonu (2025 Analizi)
100 Gün, Tek Bir Yön: Project 2025’in Küresel Çevre Rejimine Darbesi ve Türkiye’nin Sınavı
Sytnyk v. Ukraine Kararı: Yolsuzlukla Mücadele mi, Siyasi Tasfiye mi?
Emeklilerin Örgütlenme Hakkı; AYM, AİHM Kararları ile Kuşaklararası Adalet İlkesi
İklim Kanunu Tartışmalarında Yeni Bir Dönemeç: Bilgi, Ortak Akıl ve Kamusal Sorumluluk
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?