kraliçenin avukatı olmak

Kraliçenin Avukatı Olmak

Hiçbir hukuk sistemi mükemmel değildir ve insanın karar verdiği bütün sistemlerde olduğu gibi hata kaçınılmazdır. Önemli olan bu hataların ne kadar çabuk giderilebildiğidir. İnanıyorum ki adalet sistemimizin bu bakımdan irdelenmesi son derece hayatidir.”

William Clegg QC

Üzerinde özel bir araştırma yapmadıkça veya ilgi duymadıkça, bir kıta avrupası hukukçusu için, hukuk fakültesinde bahsedildiği kadarıyla “bizde olmayan” sistemdir Anglo-Sakson hukuk sistemi. Jüriler, teatral bir meslek olarak icra edilen avukatlık, bir de peruk tabii… Kraliçenin Avukatı’nda üstad William Clegg QC bu bilinmeyen, bizde olmayan sistemde avukatlığın kapılarını aralıyor ve aslında farklılıktan çok benzerlik olduğunu ortaya koyuyor.

Kraliçenin Avukatı

Kitaba geçmeden önce, Kraliçenin Avukatı (Queens’s Counsel-QC) olmak nedir, bilgilenmekte fayda var. Zira kitapçıda, bu kitaba uzanan eller, Kraliçe Elizabeth’in avukatının anılarını okumak üzere olduğu yanılgısına kapılabilir.

Kraliçenin Avukatı, İngiltere ve Commonwealth olarak anılan, Kraliçe’nin monarklığını tanıyan diğer Birleşik Krallık ülkelerinde, bir avukatın alabileceği en üst düzey unvandır. Bu unvana sahip avukatlar, yaşamları boyunca Kraliçe ile hiç karşılaşmasalar bile, resmi olarak tacı temsil eden ve gerekli hallerde monarka danışmanlık hizmeti veren kimselerdir. Queen’s Counsel, krallığı temsil eden bir unvan olsa da, Kraliçe’nin adıyla anılması, tahmin edileceği üzere, an itibariyle monarkın uzun yıllardır II.Elizabeth olmasıdır. Yani, tacın sahibi bir kral olduğu zaman, bu unvan da, kralın hükümranlığı süresince “Kralın Avukatı” (King’s Counsel-KC) olarak anılacaktır (Yazının yayın tarihi itibariyle Kraliçe Elizabeth yaşıyor olduğu için bu şekilde geçmektedir).

Hong Kong, Malta, Nijerya, Sri Lanka, Zambia gibi Commonwealth ülkeleri, Birleşik Krallık yüksek mahkemelerinin yetkilerini kabul etmekle birlikte, bu monarşik unvanı terk etmiş, ancak kıdemli avukat gibi, avukatlar arası hiyerarşiyi ifade eden unvanlar ihdas ederek uygulamaya devam etmişlerdir. İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda, İskoçya ve Avustralya’da bu unvanın kullanımı sürmektedir. Ayrıca, bu unvanı taşıyanlar, giydikleri ipek cübbeden ötürü “ipek/silk” olarak anılır ve bunu bir unvan olarak da kullanırlar. Bu kavram haliyle bizlere yabancı. Zira, Türk hukuk sistemi, avukatlar arasında, yıllara sari bir saygı belirteci olan “Üstad” haricinde bir hiyerarşi benimsemiyor.

Kraliçenin Avukatının Gözünden İngiltere’de Avukatlık

Kraliçenin Avukatı yayımlandığında İngiltere’nin gündemine oturan bir eser, zira yazar-meslektaş-üstad William Clegg QC temsil ettiği müvekkiller ve bilhassa Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde baktığı dosyalarla ülkesinde çok fazla tanınan bir hukukçu. Clegg, kitabı hukuk mesleği ile ilgili yanılgıları gidermek ve anlaşılmasını kolaylaştırmak için yazdığını söylerken, amacının gerçekten mesleği samimiyetle ortaya koymak ve halka yaptığı işi açıklamak olduğunu ifade ediyor; “Yasa ile bağlantısı olmayan insanlara, avukat olmanın nasıl olduğunu ve sistemin nasıl çalıştığını anlatmak istedim.”

Kitap meslekte kırk yılı geride bırakmış bir üstadın gözünden ceza avukatlığını, ötesinde İngiliz hukuk sistemini anlatıyor. Bu, hukukla yolu kesişmemiş bir İngiliz kadar bu sisteme yabancı diğer ülke avukatları için de hayli bilgilendirici.

Bir avukat özelinde kitaba bakıldığında; adliyelere girişte yapılan üst aramaları, cezaevinde müvekkil ile görüşme koşulları, avukatların işi kabul etmedeki vicdani ve hukuki yükümlülükleri, adli yardım ve zorunlu müdafilik gibi pek çok konuda ortak sıkıntıların bulunduğunu görmek, daha müreffeh bir ülkede, neredeyse tarihi demokrasi ve hukuk tarihi ile denk bir İngiltere’de de aslında, mesleğin icrasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Bakanlık tarafından yapılan kesintiler nedeniyle adli yardım ve zorunlu müdafilik ücretlerini hiç alamayan yahut çok geç aldığı için mesleği yapamayacak konuma gelen genç avukatların sıkıntıları, bir kaderdaşlık olarak önümüze çıkıyor.

Yazarın şu cümlesi ise küresel olarak avukatlık mesleğinin geldiği nokta anlamında hayli ümit kırıcı; “…tüm bunlar yalnızca özel geliri olan kişilerin meslekte çalışabileceği anlamına geliyor.” Ancak tüm bunlara rağmen hukuk eğitimi, avukatlığın saygınlığı, bir avukat yetiştirmedeki kalite ile yargıç ve savcı atamalarındaki liyakat ve kıdem kuralları yanında, taraf vekillerinin birbiri ve mahkemeyle ilişkileri açısından kötü şartlardaki (!) İngiltere’yi yakalamak için önümüzde çok uzun yıllar var.

Bu yazıyı okuyanların büyük bir çoğunluğunun kitabı alıp okuyamayabileceği düşüncesiyle, kitapta yer alan şaşırtıcı bilgiyi paylaşmak isterim. İngiltere’de de avukatlık, genel kanının aksine, havalı bir avukatın, bir anda ayağa kalkıp, tanıklara sorular sorması ya da jüriye tutkulu bir kapanış konuşması yapması demek değil, onun yerine bolca evrak işi ihtiva ediyor!

Kitabın çevirisinin kalitesi ve hukuk jargonuyla birlikte Birleşik Krallık, bilhassa Londra’da avukatlık olgusuna hakimiyet, dikkati çevirmen Halil İbrahim AKTAY’a çekiyor. Kendisiyle yaptığımız sohbette, aynı zamanda mühendis unvanına da sahip bir avukat olan Halil beyin, bu çeviri için, Ankaralı bir avukatın duruşma çıkışı Sıhhıye’de öğle yemeği vakti aklına doğrudan Özler Döner’in gelmesi gibi, Londra’da bir avukatın gündelik yaşamına hakim olacak kadar araştırma yaptığını öğrendik. İngilizceye, bilhassa yerel terimlere hakimiyetine ilişkin görüşü ise bir başka yaraya tuz ekiyor.

Kitapta da vurgulanan, yalnızca kraliyet mensubu ailelerin çocukları ile aristokrat kesimin gidebildiği okullar yanında, devlet tarafından aynı kalitede okullar açılması, İngiltere’de bir devlet politikası haline gelmiş. Kitabın yazarı da böyle bir okuldan mezun olarak hukuk eğitimi alabilmiş. Halil bey de çevirideki hakimiyeti ve ingilizce bilgisini anadolu lisesi eğitimine borçlu olduğunu söylüyor. Köy Enstitüleri sonrası çağdaş eğitimin taşıyıcısı olan anadolu liselerinin şimdiki hali içimizi acıtıyor.

Daha Çok Okumak

Çevirmen Halil İbrahim Aktay yanında, kitabın yayınevi de dikkat çekici. Eseri yayımlayan Lyke Kitap, hukukçular tarafından kurulan bir yayınevi, ilgi alanlarını da hukukçular oluşturuyor. Avukat yazınının kült eserlerinden olan, üzerine konuştuğumuz Kraliçe’nin Avukatı kitabının Türkçe’deki öz kardeşi kabul edebileceğim, Avukat Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatının Anıları” da Lyke Kitap (Lykeion) tarafından okurlara ulaştırılıyor. Dünya’nın pek çok yerinde, saygın meslektaşlarımıza ait, yayımlandıkları ülkelerde listelere giren ama henüz dilimize kazandırılmamış eserleri düşündükçe, daha çok okumak ve yayıncılara cesaret aşılamak gibi bir görevimiz olduğunu da söylemek gerek.

 

 

Not: Bu yazı Üstad Dergi 10.sayıda (Kış 2020) yayınlanmıştır

Benzer Yazılar

Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Gezegenin Yasal Kalkanı Olabilir mi?
sıcaklık artışı ve MS
Gönenç Gürkaynak Söyleşisi
Akıllı İlaç Bedellerini Devlet Ödeyecek mi?
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Yapay Zekanın Çevresel Etkileri
Yapay Zeka Çağında Avukatlık...
Bir Dava, Bernard Lewis ve 106 Yıllık Kırgınlık
Kurgusal Karakterlerin Hakları
Hukuki Açıdan Marka ve Tescil Süreci
Ekokırım Suçu Gezegene Yasal Kalkan Olabilir mi?
Sıcaklık Artışı ve MS: AİHM'de Çarpıcı İklim Davası
Dünden Bugüne Çalışma Hayatında Kadın Olmak -1-
Türkiye İşçi Hukuku
Danışıklı Alt İşverenlik Uygulamaları
Kolektif Sendika Özgürlüğü; Abdullah Şahin vd Kararı Analizi