“Çevre, tüm hukuk dallarınca korunmaya layık bir hukuki değerdir. Anayasa hukukundan idare hukukuna, medeni hukuktan ceza hukukuna kadar bir çok alanda çevrenin korunmasına dair ciddi reform çalışmalarının yapılması gerekmektedir.
Mevcut eser, çevre ceza hukuku Genel Hükümler tartışmalarına ışık tutmayı hedeflemektedir. Ancak çevre ceza hukukunun sadece maddi hukuka ilişkin ciddi sorunları bulunmamakta, gerek Çevre Özel Hükümler gerekse ceza hukuku yargılaması alanında çözülmesi gereken birçok tartışmalı husus bulunmaktadır. Bu bağlamda, mevcut ederin yalnızca ceza hukuku bilimine katkı sunması değil, aynı zamanda bu alanda çalışmak isteyen meslektaşlara ilham verebilmesi de en büyük temennidir.”
Çevre Ceza Hukuku
Halen Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde akademik çalışmalarını yürütmekte olan Prof.Dr. Gülsün Ayhan Aygörmez tarafından yazılan “Çevre Ceza Hukuku, Çevre Ceza Genel Hükümler, Cilt :1″ başlıklı kitap, Ocak 2021’de “onikilevha” yayınevi tarafından yayınlandı. Çevre hukukuna dair eserlerin sınırlı sayıda oluşu dikkate alındığında, gerek akademi gerekse uygulayıcılar için son derece önemli olan kitapta, çevre ceza hukukunun varoluş gerekçesi şu şekilde özetleniyor;
“… Günümüz hukuklarında çevrenin korunmasında ceza hukukuna ultima ratio olarak başvurulmakta, hatta mevcut cezai yaptırımların giderek daha da ağırlaştırılması eğilimi görülmektedir.
Çevreye en çok zarar veren etmenin sanayileşme olduğu gerçeği karşısında, sanayileşmenin başaktörleri ve sermaye sahipleri sanayicilere yönelik, maddi tazminat ya da idari para cezalarının çevreyi korumada aciz kaldığı gözlenmiştir. Gerçekten de maddi sıkıntıları bulunmayan kurum ya da kişiler için, kirletmenin maddi bedeli çok da zor karşılanmayacak bir durumdur. Çevrenin korunmasında özel hukukun ve idare hukukunun tek başına yetersizliği açıkça ortada iken, bu amaca hizmet etmek için ceza hukukunun devreye girmesi, karşı konulamaz ve kesinlikle yerindedir.
Bir fiilin cezaya layıklığında rol oynayan en önemli etmenlerden birisi, hareketin normatif değerlendirilmesiyle sosyal etik anlamında bir haksızlık yargısı içermesidir. Bu değerlendirme kapsamında önemli hususlardan biri de sadece beklenen değil, gerçekten vuku bulan ya da doğrudan vuku bulabilecek bir hukuki değer zedelenmesinin mevcudiyetidir.
Gerçekten de hareketin cezaya layıklığında gözönünde bulundurulması gereken unsurlar, cezaya layık görülen hareketin hukuk toplumunda esaslı bir tehlike yaratması ve zarar verici eylemlerden olması ve bunlardan korunmak istenen hukuki değerin önemli bir hukuki değer olmasıdır. Burada da cezalandırmaya ihtiyaç duyulması, orantılılık ilkesinin gereği olarak vazgeçilmez bir ön koşul teşkil etmektedir. Bunun için hukuki değerleri tehlike ya da zararlardan korumada ceza hukukuna ultima ratio olarak başvurulması, uygun ve gerekli olmalı, buna ilaveten verilecek ceza amaca ve hakkaniyete uygun olmalıdır. Bu, kusur ilkesinin de bir gereğidir.
Tüm bu açıklamalardan sonra çevre ceza hukuku bakımından bir değerlendirme yapıldığında, çevrenin, tüm canlılar için alternatifsiz olduğundan hiç şüphe yoktur. Gerçekten de en azından şu anki koşullarda, insanlar dahil tüm canlılar için mevcut çevreden başka bir çevrede yaşamlarının sürdürülebilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda canlı hayatının devamlılığı ve mevcudiyeti bakımından çevre, vazgeçilmezdir.
Çevre korunmaya layık esaslı bir hukuki değer niteliği taşımaktadır. Bunun yanında aktarıldığı üzere tarihi süreçte çevrenin korunmasında özel hukuk ve idare hukuku yaptırımlarının yetersiz kaldığı görülmüştür. Çoğunlukla maddi bir kayıp anlamına gelen müeyyideler, zaten maddi anlamda güçlü kirleticiler bakımından caydırıcı olamamıştır.
İdari yaptırımların asıl amacı zaten caydırıcılık da değildir. Dolayısıyla ceza hukukuna, önce diğer hukuk alanlarına, yöntem ve tedbirlerine başvurulduktan sonra, son çare olarak yönelinmiştir. Ayrıca çevre üzerinde yaratılan tehlike ya da verilecek zararlara karşı cezai müeyyideye başvurulduğunda, verilecek cezanın yaratılan haksızlıkla orantılı olması, hakkaniyete uygun olacaktır.
Netice olarak belirtmek gerekir ki çevreyi tehlikeye atan ya da çevreye zarar veren fiillerin cezaya layık oldukları şüphesizdir. Çevreye karşı suçlar, dolayısıyla da çevre ceza hukuku, ceza hukukunun ultima ratio karakteri ile uyum içerisinde, varlığı çevre suçluluğuyla mücadelede vazgeçilmez olan bir hukuk dalıdır. Şu halde, çevre korumasında ceza hukuku yoluyla cezalandırma, amaca uygun bir araç niteliğindedir.”
Pek çok yargı kararı ile güçlendirilmiş bir metin olarak, çevre hukuku ile ilgilenen hukukçular açısından son derece önemli bir başvuru kaynağı olduğunu düşündüğümüz bu çalışmanın, özellikle sahada uğraş içerisinde olan avukatlar açısından ufuk açıcı ve yol gösterici olacağını düşünüyoruz. Keyifli okumalar…